Merakı onu, ateistlerin sıkça andığı antik yunan filozoflarına yönlendirmişti.
Ateistler doğru mu söylüyordu?
Kesinlikle en baştan araştırmaya başlamalıyım diye düşündü.
Bunun için önce Milet Okulu ve filozoflarından başlayacaktı; çünkü ateistler Kur’an’da var olan mucizelerin 1000 sene önce Anaksimandros tarafından dile getirildiğini söylüyorlardı.
Bu okulda 3 filozof göze çarpıyordu. Yaşadıkları dönem politeist (çok tanrılı) bir inanç sisteminin hâkim olduğu bir dönemdi.
Ama ilginçtir 3 filozof da çok tanrıcılığa karşı çıkmış, bir arkhe (ilk neden) aramış ve Thales, arkhe için “Su” derken, öğrencisi Anaksimandros arkhe olarak “Apeiron” (sınırlı olmayan, belirlenemez olan) olarak aktarmış, Anaksimenes ise ilk neden olarak havayı işaret etmişti.
Bu üç filozofun hayatını öğretilerini okurken çok şaşırmış, zira bu arayış çok tanıdık gelmişti ona.
Hz. İbrahim’in(as) tevhid inancının etkileri görünüyor diye söylendi.
Hz. İbrahim (a.s) bu filozoflardan yaklaşık 1500 yıl önce yaşamıştı.
Evet, Hz. İbrahim putperestliğe karşı çıkmış, başını gökyüzüne dikmiş ve her şeyin ilk nedeni olarak önce yıldızları, sonra Ay’ı, sonra güneşi görmüş daha sonra mutlak yaratıcıya akıl ile varılabileceğini ispat etmişti.
Açıktır ki bu üç filozof da Hz. İbrahim gibi akılla Allah’ı aramaya koyulmuş ilk başlarda yanılmış olsalar bile sonradan Allah’ı bulmuş olmaları pek tabiidir diye düşünüyordu.
Acaba diye düşünmeye başladı. Bu filozoflar Şehristani’nin bahsettiği filozof peygamberler olabilir miydi?
Olabilir ama acele etmeyeceğim, acaba bu arayış Allah’a varmış mıdır diye biraz daha araştırıp bekleyeceğim, dedi.
Ela okulu filozoflarına gelmişti sıra, yine 3 filozof ön plandaydı; ancak Ksenophanes adındaki filozof büyük bir şok, büyük bir sarsıntı geçirmesine sebebiyet vermişti.
Şöyle diyordu Ksenophanes “Ölümlüler sanıyorlar ki tanrılar da kendileri gibi doğmuşlardır, kendileri gibi giyinirler, kendilerinin biçimindedirler. Etiyopyalıların basık burunlu ve siyah saçlı, Trakyalıların mavi gözlü ve kızıl saçlı tanrıları vardır.” Tıpkı günümüzde siyah tenli Hristiyanların Hz. İsa’yı siyah; beyaz tenli olanların da beyaz olarak resmetmesi gibi…
Yine hayvanlarla ilgili de şöyle örnek veriyor ve şöyle diyordu: “Elleri olsaydı öküzlerin, atların ve arslanların resim yapabilselerdi elle insanlar gibi, atlar at, öküzler öküz şeklinde yaparlardı Tanrı resimlerini ve heykellerini her biri, kendi şekilleri nasılsa”.
Öyle ki bu sözler bir peygambere ait olabilir demekten kendini alıkoyamadı.
Zira antik yunanda Zeus, Poseidon, Demeter, Hephaistos, Ares, Hermes ve daha ismini saymadığımız onlarca Antropomorfist (insansı özelliklere sahip) tanrının hüküm sürdüğü Antik Yunan’da, politeizme (çoktanrıcılık) başkaldırıp, monoteizmi (tek tanrıcılık) haykırıyordu.
O şöyle diyordu: Bir tanrı vardır; bu, tanrılar ve insanların en ulusudur; ne biçimi ne de düşünmesi bakımından ölümlülere benzer; bu tek tanrı baştan aşağı işitmedir, baştan aşağı düşünmedir; her şeyi düşünceleriyle hiç zahmetsiz yönetir.
Öyle görünüyor ki Şehristani haklı gibiydi ve İbrahimî çizgiyi andıran hayatlarıyla bu filozoflar birer peygamber olabilirdi.
Oldukça şaşırmıştı… Onu şaşırtan başka bir husus daha vardı. Ateistlerin sıklıkla vurguladıkları neden bütün peygamberler Ortadoğu’dan çıkmış sözünü de çürütür mahiyetteydi. Zira Ksenophanes İtalya yarım adasındaydı ve tek tanrıcılığı haykırdığı su götürmez bir hakikatti.
Bu beşeri ideolojiler, insanların okumuyor olmasını fırsat bilip tarihte yaşamış bilge, bilim insanı veya filozofu, ateist, agnostik, deist vb. ideolojilere mensup göstererek kendilerine bir kök bir temel arayışında olmalılar diye düşünmeye başlamıştı. Sanırım bunu araştırmalıyım dedi ve kütüphaneye yöneldi