0

 

Kerbela, İslam ümmetinin yüreğini kanatan, günlerini acılara boyayan, huzurlarını kaçıran gam ve kederlerini doruğa çıkaran barbarca bir katliamdı. Olayın vahametinden dolayı aradan yaklaşık bin dört yüz yıl geçtiği halde Muharrem ayı geldiğinde Müslümanların yüzlerindeki tebessümler kaybolur, huzurları yok olur, mutlulukları uçar, keder ve üzüntü bir kabus gibi kapanır üzerlerine.

Kerbela’da gerçekleşen vahşet sıradan bir katliam değildi. Cehalet içerisinde yolunu şaşırmış insanların kalplerine dokunarak hakka davet eden, insanlara acı çektiren zalimlerin önünde set olan, İslam’ın adaletini uygulayarak dünyayı yeniden yaşanır hale getiren ve vahşette yarışan insanlardan İslam medeniyetinin mimarlarını yetiştiren Hz. Resul–i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’ın İslam ümmetine emanet ettiği evlatları, yine ümmetinden bazıları tarafından katledildi.

Sıcak Kerbela çölünde günlerce muhasaraya alınan Resul–i Ekrem’in çocukları büyük sıkıntılar yaşadılar. Ardından kalabalık bir ordu tarafından oklarla ve kılıçlarla birer birer şehid edildiler. Ehl–i Beyt’in kadın ve çocukları ise esir alındı. Her yıl Muharrem ayı geldiğinde O mübarek Resul (sav)’in ailesinin başına getirilen büyük vahşetin acıları bir kez daha tazelenir. İslam ümmeti bir kez daha yasını tutar Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının. Bir kez daha kanar Müslümanların acılarla kabuk bağlamış yaraları.

Yine Muharrem ayı geldi. Yine Kerbela’nın acısı çehrelerimizde boy göstermeye başladı. İçimizi yakan sadece Ehl–i Beyt’in evlatlarının doğrandığı Kerbela değil. Bundan sonra nice Kerbelalar yaşadık. Nice büyük acılar yaktı içimizi. Kerbelalar sadece Muharrem’de yaşanmıyor. Bütün ayları kuşattı Kerbela. Bütün ayları acılara boyadı.

Müslümanlara dayatılan vahşet ve barbarlıklar çehrelerimizde mutluluktan eser bırakmadı. Evlerimize, ocaklarımıza, sokaklarımıza, caddelerimize, mahallelerimize ve şehirlerimize kadar uzandı Kerbela. Diyarbakır’da, Kızıltepe’de, Karlıova’da, Van’da ve başka yerlerde Kerbela’yı yaşıyoruz.

Hz. Hüseyin Efendimiz ve Ehl–i Beyt’in diğer evlatları katledilirken, şehadetlerinden sonra kafaları kesilmişti. Ancak bugünkü zalimler öldürmekle ve kafa kesmekle yetinmiyorlar. Vahşet ve barbarlıklarıyla o günkü zalimleri mumla aratıyorlar. Bugünkü zalimler Müslümanların bedenlerini parça parça ediyor, apartmanlardan aşağıya fırlatıyor, kafalarını taşlarla eziyor, üzerlerinden arabayla geçiyor ve paramparça olmuş bedenlerini ateşlere verip yakıyorlar.

Merhametle tanışmamış, duygularını yitirmiş, işleri vahşet ve barbarlık olan, kan içici zalimler günlerimizi Kerbela’ya çevirdiler. Diyarbakır, Diyarıkerbela oldu. Artık bir Hüseyin’in yasını değil, birçok Hüseyin’in yasını tutuyoruz.

Diyarbakır’da Müslüman gençlerin feci şekilde katledilmesi, zaman ve mekân değişse de zalimin karakterinin değişmediğini, İslam düşmanlarının içlerinde Müslümanlara yönelik taşıdıkları kin ve nefretin sınırsız olduğunu ortaya koymaktadır. Diyarbakır’da Müslüman gençleri vahşice katledenler aynı yörenin insanlarıydı. Birlikte aynı mekânlarda yaşamış, birlikte aynı havayı teneffüs etmiş, belki de çocukluk günlerinde aynı sokaklarda birlikte oynamışlardı. Ancak zalimin ayak takımlığına soyunup şeytanın hizmetkârlığını yapınca, imandan nasiplerini almayınca ve Allah korkusundan uzak büyüyünce canavarlaşıyor insan. Müslüman oldukları ve yoksullara yardım ettikleri için komşularına karşı bu barbarlığı yapabiliyor.

Kanla beslenen vampirler bu zulümleri işlerken, demokrasi, insan hakları, kardeşlik ve barış sözlerini sakız gibi çiğneyenler tek bir cümle ile de olsa zulme tepki göstermediler. Derin bir sessizliğe bürünüp tepkisiz kaldılar. Kan donduran vahşetlere karşı suskunlukları, hal diliyle vahşet ve barbarlığı kabullendiklerini gösteriyordu. Böylece demokrasi, insan hakları ve barışla ilgili ifadelerin yalandan ve aldatmacadan ibaret olduğu açık şekilde gün yüzüne çıkıyordu.

Zalimleri zulümsüz düşünmek abestir. Vahşi ve barbarca katletmek başından beri tevhid düşmanlarının ve zalimlerin Müslümanlara karşı uyguladığı yöntemlerdir. Filistin’de 60 yıldır Müslüman bir halka zulmeden Ben–i İsrail’in zulümde sınır tanımadığı, bir günde kendi kavminden 70 peygamberi katlettiklerini biliyoruz. Bütün bunlardan din ve ideolojileri ne olursa olsun zalimlerin aynı karakteri taşıdıklarını, Müslümanlara karşı aynı barbarlığı sergilediklerini görüyoruz.

Müslümanlar söz konusu olunca sağcısıyla, solcusuyla, liberaliyle ve layıkıyla herkes bir yerden direktif almış gibi aynı dili konuşuyor. Müslümanlara yapılan zulümlere karşı ölüm sessizliğine bürünürken, küçük bir sorunla karşılaştıklarında kıyameti koparıp ortalığı velveleye veriyorlar.

Ancak kan her zaman kılıca galip geldiği gibi kardeşlerimiz işkencelerden geçirilse de, bedenleri parçalansa da ve vahşice katledilseler de kaybedenler zalimler olacak, hak taraftarları ise galip gelecektir. Çünkü bu Allah Teâlâ’nın vaadidir.

“…Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir. “ (Şuara 227)

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *