Kendi içinde ve Batının gözünde bütünlük arz eden İslam
coğrafyası ve civarında cereyan eden her bir meselenin coğrafyanın bütününü
içine alan bir arka planı mutlaka vardır ve konuşulmalıdır. Siyonist lobinin
ABD ve Avrupa'yı esir aldığı son yüzyılda coğrafyalarımızda batının direkt veya
dolaylı olarak içinde olduğu her gelişmenin birinci gayesi israil'in güvenliği
ikincisi ise israil'in geleceği, yani sınırlarının büyümesidir. Bize yutturmaya
çalıştıkları ekonomik ve “demokratik” gerekçeler de birinci ve ikinci amaca
hizmet ediyorsa önemlidir.
Siyonist çetenin Gazze vahşetiyle de gördük ki ABD ve
israil’den bağımsız karar alabilecek ve hareket edecek hiçbir İslam ülkesi
yoktur. İran ve etkileyebildiği ülkeler de müdahale edecek olsalar başta Batı
güdümlü İslam alemini karşılarında göreceklerini çok iyi bilmektedirler. Malum
Rusya'yı çakallarla boğuşturarak bu coğrafyada oyun dışı tuttular. Zücaciye
dükkanına sahip Çin, son zamanlarda İran ve Suud eksenli hattı buluşturduysa da
asla israil'in güvenliğini göz ardı etmedi/etmeyi göze alamıyor.
Kürt meselesi
Filistin'den sonra Ortadoğu siyasetinin şekillenmesinde ikinci sırayı daima
korumuştur. Belki mezhepsel ayrılıklar da üçüncü sırayı almaktadır. Siyonist
aklın ABD eliyle coğrafyamızı ve yönetimlerimizi dizayn ettiği gerçeği son 6
ayda mutlak olarak ortaya çıktıktan sonra takdir edersiniz ki Kürt
meselesindeki gelişmeler de ABD'nin “başında” oturmadığı bir masa dışında asla
ilerleme ve gerileme kaydedemez. İran, Irak Suriye ve Türkiye’yi dizayn eden en
önemli sorundur Kürt sorunu ve Batı’nın aktörleştirdiği PKK. İran, PKK'yı biraz
ileride tutmayı becermişse de asla kalıcı bir hal değildir. Doğal olarak bu
dört ülkeyi dizayn ettiniz mi geriye Suud ve Mısır “kalkanı” kalıyor. Darbeler
ve diktatörler ülkesi Mısır, ekonomik olarak Suud’a bağlı, Suud ise ABD şubesi
gibi çalışmakta. Türkiye de israil'e mal satmamayı bile göze alamayacak kadar
bağımlıdır maalesef.
İşte bu şartlarda dışişleri ve MİT, PKK meselesini görüşmek
üzere ABD'ye gittiler. Usulen bir-iki cümle ile Gazze’ye değindilerse de esas
konu PKK'ydi. Arkasından Cumhurbaşkanı, yazın terör sorununun kesin
çözüleceğini beyan etti ve arkasından Irak, PKK’yi terörist ilan etti. Hemen
sonrasında PKK de “Kürd halkına büyük müjde” ile gündeme oturdu. Masalarda ve
mahfillerde ne konuşuldu bilinmez ama “aklı selim” bunlardan bir sonuç
çıkarmıyorsa “selim” sıfatını kaybetmiştir. Zaten işlevsizleşen PKK sadece
ismen tasfiye olup PYD üzerinden KDP, Türkiye ve ABD'nin belirlediği şartları
kabul ederek meşrulaşacak. Basın “tarihi kazanım” diye “Türk gücü” manşetleri
atacak. Sorun görece olarak Türkiye'den uzaklaştırılıp İran ve Suriye'ye
yaklaştırılacak. Suriye'nin bölünme süreci resmileşecek ve “Gazze
suskunluğumuz” büyük bir kazanca! dönüşmüş olacak.
Anadolu'ya 1071'den
2000 yıl önce geldiğine bile inandırılan kimi Türkler ile LGBT bayrak ve
flamalarıyla yürüyen DEM eş başkanı Tülay Hatimoğulları görüntüsünün
“Erdoğan’ın oyunu” olduğuna inandırılan kimi Kürtler başka nelere inandırılır
merak ediyorum. Tabi ABD’nin kâğıda PKK yerine PYD yazmasının tek kazananı
Siyonist çete olacak. Haftaya denklem dışında tutulan ama denklemin oluşumunda
payı büyük olan bağımsız aktör HÜDA PAR’ı konuşalım.
0 yorum