211

90 yıldır Kemalist zihniyet Müslümanlara hep zulmetti. Müslümanların İslam’dan ve geleneklerinden uzaklaşması için her türlü çirkef yolu ve yöntemi denedi. Müslümanları en temel haklarından mahrum bıraktı. Müslümanları, ev ve yurtlarından çıkartıp göçe zorladı. Kanunlara göre suç olmamasına rağmen, Müslümanların yaptığı her şeyi suç saydı. Yalan ve iftiralarla Müslümanlara ceza verip zindanlara attı.

Gün oldu, devran döndü. Türkiye’de birçok reform oldu, değişiklikler meydana geldi. İktidarın rengi değişti. Halkın rahat yüzü göreceği, huzurlu günler yaşayacağı ön görüldü. Çünkü iktidara gelenler de,Kemalist zihniyet sahipleri tarafından zulme ve haksızlığa uğramışlardı. Söyledikleri şiirden ve benimsedikleri düşünceden dolayı kısa da olsa zindan hayatı yaşamışlardı. Dolaysıyla da, mütedeyyin halk umutluydu, geleceğe dair güzel günler tahayyül ediyordu.

 İktidara gelenler, birçok vaat vermişlerdi. Ellerine geçen imkânları halkın ve ülkenin çıkar ve menfaati doğrultusunda kullanacaklarını, yolsuzluk ve hırsızlıkla mücadele edeceklerini ve 76 milyonun haklarını savunacaklarını ifade etmişlerdi. İktidarda oldukları süre zarfında çok şeyler yaptılar, reformlara imza attılar. Halkın ve ülkenin faydasına olan hususlarda, vicdanlı ve imanlı insanlar tarafından tebrik ve takdir edildiler. Ancak yanlış yaptıklarında da eleştirildiler.

 ‘76 milyonun haklarını savunacağız’ vaatleriyle yıllardır iktidar olmaları hasebiyle devletin imkânlarından faydalananlar, verdikleri sözde durdular mı acaba? Mazlum ve mahrumların savunucusu oldular mı?  Ümmetin yetimleri olan Müslüman Kürtlerin uğradığı zulümler karşısında dik duruş sergileyip haksızlığa karşı seslerini çıkarttılar mı?

Hastalığı sebebiyle, zindandaki oğlu İhsan’ını yıllardır göremeyen Rana Ana’nın feryadını işittiler mi? Kuran dersi verdiği için hapis cezasına çarptırılan Yusufî A.Kadir Aktaş’ın muhterem anası Münevver Ana’nın “Oğlumu ölmeden önce son kez görmek istiyorum” çağrısına icabet ettiler mi? Ya Muteber Ana’nın yürekleri yakan feryadı… O feryadı duydular mı? Felçli Yahya’nın sesine ses vereceğiz diyenler ve sonradan bu sesi duymazlıktan gelenler… Ahhh daha sayalım mı?

Elazığ İhya Der, Adıyaman Vahdet Der, Adana Şura Der, Umut Der… İstanbul, Konya, Diyarbakır’daki İslami STK davaları… Ve şimdi de Adana… Evet, yine Adana ve yine bir hukuk katliamı… 115 yıl ceza… Dile kolay 115 yıl! Neymiş efendim 115 yıl ceza almalarını gerektiren suçları?

Bu insanlar neler yapmışlar ki bu büyük cezaya çarptırılmışlar? Yoksa ülkenin birliğini ve bütünlüğü bölmek için yasa dışı faaliyetlerde mi bulunmuşlar? Yoksa cinayet mi işlemişler; haksız yere mal sahibi mi olmuşlar? Yoksa bu insanlar, devleti mi dolandırmışlar, devletin imkânlarından faydalanıp yolsuzluk ve hırsızlıklara mı bulaşmışlar?

Söz konusu bu suçları işlememişseler, peki neler yapmışlar da 115 yıl ceza almışlar? Bu insanlar; yasal izinler alıp İslami faaliyetler düzenleyen dernek mi açmışlar yoksa? Yoksullara yardım mı etmişler, toplumu ihya ve ıslah etmek için İslami sohbetler mi yapmışlar, âlemlerin şahı fahri kâinat efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in doğumunu mu kutlamışlar, Hz. Hüseyin’in şehadet yıldönümünde Kerbela tiyatroları mı organize etmişler? Bu insanlar, Türkiye adalet sistemine göre bu yapılan faaliyetlerin suç !!! olduğunu bilmiyorlar mıydı yoksa?

Evet maalesef ki, Adana Şura Der ve Adana Umut Der üye ve yöneticilerinden toplamda 24 kişi söz konusu suçlardan !!! dolayı 115 yıl ceza aldılar. “Gerçek Adelet”in değil “Üstünlerin Hukuku”nun geçerli olduğu ülkemizde, işledikleri başka suçları yoktu. Tek suçları; Rabbi Rahman’ın razı ve hoşnut olacağı bir hayat yaşamaları ve toplumu bataklık çamurundan düzlüğe çıkaracak etkinlikler düzenlemeleriydi.

Bir ülkede ya da bir memlekette, insanlığı ve ahlaki çöküntü yaşayan toplumu gerçek manada ıslah ve ihya etmek isteyen duyarlı insanların ödüllendirilmeleri gerekmez mi?  Toplumun selameti adına uğraş veren, zaman ve imkânlarını insanlığın içinde bulunduğu ahlaki tahribattan kurtulması için seferber eden hassasiyet sahibi insanların baş tacı edilmeleri gerekmez mi?  İnsanlığın yol gösterici rehberi Hz. Muhammed (sav)’in nurani örnekliğinden herkesin haberdar olması ve yaşantılarını O’nun öğretileri doğrultusunda sürdürmeleri adına etkinlikler tertip eden insanlara imtiyazlar sağlanması gerekmez mi?

Bir ülkede, toplumun ihyası için çalışmalar yapan insanlar cezalandırılıyor ve bu yaşanılanlara karşı elinde güç ve imkân olan etkili ve yetkili kişi ve kurumlar sessiz kalıp hiçbir şey yapmıyorsa o ülkede “adil bir düzen”in olduğunu kim söyleyebilir?

Aynı şekilde; bir ülkede, laik/kemalist bir sistemi beşeri ya da uhrevi bütün din ve ideolojilerden üstün gören zihniyet sahiplerine ayrıcalıklar tanınıyor ve hiç kimseye sağlanmayan imtiyazlar onlara sağlanıyorsa o ülkede “Hz. Ömer’in Adaleti”nin uygulandığını kim iddia edebilir?

Yaşanılanlar, elbette tarih sayfalarında yerini alacaktır. Ülkenin gidişatını değiştirmek isteyen, yönetimini ele almak adına planlar yapan, mütedeyyinlerine her türlü zulmü ve haksızlığı reva görenlere sahip çıkıp onlarla anlaşmalar yapan; insanlığın efendisi Hz. Muhammed (sav)’i andıkları ve toplumu ıslah ve irşad etmeye çalıştıkları için ceza alan mazlumları ise görmezlikten gelen ve kimi yerde de suçlu görenler, bu haksızlıkları ve yanlışlıkları neticesinde mutlaka hakka ve halka hesap vereceklerdir. Tarih, bunları mutlaka yazacaktır. Ve geçen zaman, yaşanan yargı zulmüne imza atıp mazlumların ahını alanları ve bu zulme tepki göstermeleri gereken yerde susmayı tercih edenleri de asla unutturmayacaktır.

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *