42

İnsanoğlu kendi hatalarını çevresel faktörlere, yani dışsal nedenlere, kendi dışındaki insanların hatalarını ise bizatihi kişinin kendisine ve içsel nedenlere bağlamaya meyyaldir.

Eğer hata yapan kendisi ise, buna yüzlerce makul sebep bulup buluşturur. Nihayetinde bu hataya kendisini iten etkenleri suçlar ve nefsini önce kendine karşı, sonra da diğer insanlara karşı temize çıkarmak için kırk takla atar. Fakat hata yapan başka bir insansa, muhakkak o insan bu hatayı kötü niyetinden ve içinin bozukluğundan bile bile yapmıştır ve dışsal nedenlerle hiçbir ilgisi yoktur! Diye düşünür...

Maalesef bu bakış açısı, insanın kendini adilce görmesine, hataları konusunda uyanmasına engel olan kalın bir gaflet örtüsü gibidir. Üstelik öyle bir örtü ki, kişi bu örtüye büründüğü zaman hem ilmi, hem de aklî melekeleri devre dışı kalabiliyor. En kötüsü de kişi kalbî selim vasfına sahip olmaktan fersah fersah uzaklaşıp, insanların çoğuna karşı selim bir kalp ile yaklaşamıyor.

Suizan, kin, hased ise adeta bu marazi duruma tuz biber eken kalbi hastalıklar şeklinde eşlik edebiliyor.

İnsan doğruluğu ölçerken terazinin doğruluk kefesine ölçü olarak kendini koymaya görsün.. Sonrasında diğer kefedeki herkesi kendiyle ölçer, biçer... Haliyle çoğu kez, ben doğru, herkes yanlış diye de, hesapları adaletsizce keser...

Ne nasihat dinler, ne de kimseye eyvallahı olur. Hak ve hakikate karşı müstağnileşerek, tekebbür elbisesine bürünür ve muhabbetten, şefkatten,  uhuvetten soyutlanır.

Oysa nasihat dinlemek, nefsini nasihate muhtaç kabul edip tevazuu şiar edinmek, kişiyi daima erdeme ve fazilete götürmüştür. İçi dolu başağın başı daima eğiktir. İçi boş başağın ise daima diktir.

Belki de en büyük sorun hormonlu bilgilerle, felsefik afili argümanlarla, içi boş demagojik cümle kalıplarıyla, Cennet arzusu  ve Cehennem korkusundan soyutlanmış iyi insan olmanın yolları edebiyatlarıyla nereye varacağımızı pekte hesap etmeyişimizdir.

Cennet yoluna revan olduğumuzu sanıp, Cehennem yolcusu olanların vasfına sahip olmaktan yeterince sakınmamakta cabası...

Ashab-ı Kiram bu konuda ne kadar da hassastı. Onlar  Cennetlik insan nasıl olur diye merak eder ve cevabını bulunca da o insana benzemek için adeta çırpınırlardı. Kendilerine öyle çok güvenmiyorlardı! İşte buna numune olacak güzel bir yaşanmışlık örneği...

Enes bin Mâlik (r.a)  naklediyor:

Rasûl-i Ekrem (s.a.v) ile beraber oturuyorduk. Buyurdular ki:

“Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.”

Bir de baktık ki Ensâr’dan, abdest suyu sakalından damlayan ve ayakkabılarını sol eline asmış bir adam çıkageldi. Ertesi gün olunca Rasûl-i Ekrem (s.a.v) yine evvelki gibi söyledi. Bu adam yine önceki gibi çıkageldi. Üçüncü gün olunca Rasûl-i Ekrem  Efendimiz yine aynı sözü tekrar etti ve yine aynı adam ilk hâliyle geldi. Rasûl-i Ekrem kalkınca Abdullah bin Amr(r.a), o adamı takip etti ve ona:

 

“Ben babamla münakaşa ettim, üç gün onun yanına gitmeyeceğime yemin ettim. Bu zaman zarfında beni evinde misafir eder misin?” dedi. Adam da kabul etti.

Daha sonra olanları, Abdullah bin Amr( r.a) şöyle anlattı:

“Üç geceyi onunla bir arada geçirdim. Fakat gece boyunca uzun uzun ibadet ettiğini görmedim. Ancak fecre kadar, zaman zaman uyanıp zikretti ve tekbir getirdi. Onun hayırdan başka bir şey söylediğini de işitmedim. Üç gün geçince sanki onun amelini küçümser gibi oldum ve dedim ki:

«Ey Allâh’ın kulu! Babamla aramda bir ihtilâf yoktur. Fakat Rasûl-i Ekrem’in senin için üç kere; “Şimdi yanınıza cennetlik bir adam gelecektir.” buyurduğunu işittim. Üç defa da sen çıkageldin. Ne gibi ameller işlediğini öğrenmek için senin yanında kalmak ve seni örnek almak istedim. Fakat senin büyük bir amel işlediğini de görmedim. Seni Rasûlullâh’ın söylediği mertebeye ulaştıran amel nedir?»

O kişi:

«Şu gördüğünden başkası değildir.» dedi.

Fakat ben ayrılmak için döndüğümde ardımdan seslenerek dedi ki:

«Evet, benim amelim, senin gördüğünden başkası değildir. Ancak ben Müslümanlardan hiç kimseye karşı kalbimde en ufak bir kin tutmam ve Allah’ın verdiği herhangi bir nimet ve hayırdan dolayı da kimseye asla hased etmem.»

Bunun üzerine:

«İşte seni o dereceye ulaştıran bu hâlindir.» dedim.” (Ahmed, III, 166)

Bu örneğin ardından şu Nebevî tavsiyeyi de hatırlamak faydalı olacaktır.

“Ashabımdan kimse bana bir başkasından söz getirmesin! Ben sizin karşınıza (peşin hükümlerle değil) selim bir kalple çıkmak istiyorum.” (Ebu Davud, Edeb, 28)

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *