Bazen hayattan, zamlardan, hayat
pahalılığından, siyasetten, dünyanın gidişatından ve insanlardan
sıkıldığınızı biliyorum. Öyle sıkılıyor, öyle bunalıyorsunuz ki, insanlardan
kaçmak, bu hayattan ayrılmak, ahiret arabalarının kalktığı durağa varmak, orada
bir dolmuşa binip buralardan gitmek ve bu diyarlara bir daha dönmemecesine
göçüp gitmek istiyorsunuz. Ve Yunus’tan esinlenerek; “Bulduğunuz doğal gazlar,
yaptığınız zamlar, yediğiniz kazlar sizin olsun bana seni gerek seni” diyerek
ardınızdan bir not bırakmak istiyorsunuz. Öyleyse gelin dünyayı mahveden,
babaları Âdem’in çizgisinden sapan insanoğlundan kaçıp, bir hayvanlar âlemine
gidelim, belki dinleniriz. Bakalım dostlarımız ne yaparlar, ne ederler? Bu
önsözden sonra…
Köy faresi bir gün yaşadığı ev
sahibi insanoğlunun bir kapan kurduğunu görmüş. Kapana karşı diğer hayvanları
uyarmak için harekete geçmiş. Tavuğa durumu izah etmiş. Tavuk: “Bana ne, beni
ilgilendirmez. Çok şükür rahatça yumurtluyorum. Bu benim sorunum değildir. Sorun
olarak gören tedbirini alsın” diyerek fareye dokundurmuş.
Tavuktan destek bulamayan fare,
keçiye başvurmuş. Keçi: “Yapabileceğim bir şey yok. Ama sana dua edeceğimi
bilmeni isterim gözüm” demiş.
İneğe başvurmuş. İnek kuyruğunu
sallayarak hal diliyle “Başka kapıya” demiş. Fare kimseden istediği desteği
bulamamış.
O gece kapandan şraaak diye
şiddetli bir ses gelmiş. Köylü eşiyle kapana doğru hızla koşmuşlar. Elektrikler
kesik olduğu için kapanı tam görememişler. Meğerse kapana zehirli bir yılan
kısılmış. Köylünün karısı, elini karanlıkta görmediği kapana doğru uzatınca can
çekişen yılan köylünün karısını sokmuş…
Karısını doktora götürmüş. Yılan
antivenomu bulunmadığı için doktor ancak yarasını temizleyebilmiş. Hastasını
eve göndermiş. Ama kadın zehrin etkisinden kurtulamamış. Ateşi yükselmiş.
Ve birazdan kader, hayvanlar
âleminin gergefinde işlenecekti…
Yılanın soktuğu kadına, tavuk
suyu tavsiye etmişler. Kocası bahçeye koşup, farenin kapan uyarısını dinlemeyen
nemelazımcı tavuğu folun üzerinde yakalayıp yumurtlamasına fırsat vermeden
kesmiş. Tavuk suyu içen kadın kendine biraz gelmiş ama güçlü zehrin etkisinden
kurtulamamış.
Olayı duyan komşuları yoğun
ziyaretlere başlamışlar. Kocası onlara ikram babında farenin kapan uyarısını
“Sana dua ederim gözüm” diye alayvari geçiştiren ancak kendisine dua etmeyi
unutan keçiyi kesmiş…
Olay ciddiyetini korumaya devam
etmiş. Netice itibariyle kadın vefat etmiş. Millet taziyeye gelmiş. Adam bu
sefer de farenin kapan uyarısına kuyruk sallayarak cevap veren ineği kesmiş.
Olup bitenleri ibretle izleyen
fare, eline kalem kâğıt alıp yavrularına yazdığı “TAVSİYENAME” isimli kitabına
ve tarihe şu notları düşmüş:
1-Sizi ilgilendirmediğinizi
düşündüğünüz bir olay sizi dolaylı bir yoldan ilgilendirebilir, dikkatli olun.
Size yapılan uyarılara kuyruk sallayarak cevap vermeyin!
2-Sizden yardım isteyenleri geri
çevirmeyin.
3-Nemelazımcı olmayın!
Nemelazımcı olursanız tavuk, keçi ve inek gibi lazım olacak olan siz
olabilirsiniz.
4-Sana dokunmayan yılan kapana
girerse, bıçak senin boğazına dokunabilir.
5-Kötülük deprem gibidir. Kapan
gibi asıl fay hattı seni yıkmasa da, artçı sarsıntıları seni yıkabilir. Kötülük
yapmayın! Varsın insanoğlu ve hayvanoğlu kötülük yapadursun!
6-Fare gibi küçük biri dahi, size
yol gösterirse gurur yapmayın! Doğru sireni o çalmış olabilir.
7-Yavrularım tuzaklara karşı
uyanık olun! Tavuk, keçi ve inek size yardım etmeyebilir. Ama özellikle
Allah’ın tuzağının olduğunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın!
Sonuç olarak; meğerse
dostlarımızın hayatı bizim hayatımızdan pak değilmiş. Her yerde sıkıntı var.
Hayvanlar âleminin, insanlar âleminden pek bir farkı kalmamış. Oysaki biz
yazımızın başında belirttiğimiz gibi insanlardan bıktığımızı belirtmiş,
dinlenmek için dostlarımızın âlemine dalmak istemiştik.
Yoksa ecinnilerin hayatına da mı
bir baksak?
0 yorum