59


Osmanlı'nın son dönemlerinden günümüze kadar milyonlarca insanı olumsuz etkileyen darbeler ülke insanının tamamında hem psikolojik hem de ekonomik sıkıntılara düçar etmiş, büyük mağduriyetlere, unutulmaz acılara neden olmuş, olmaya da devam ediyor.

Osmanlı döneminde başlayan askeri isyan ve darbeler, imparatorluğun yıkılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde de seçimle değişen rejime rağmen neredeyse her 10 yılda bir tekrar etti durdu. Ülkemizde darbeler neredeyse geleneksel hale gelmiş. Neredeyse darbe görmemiş hiç bir nesil kalmamış.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri birçok defa darbelere muhatap olduk. Ufak tefek, irili ufaklı darbeleri saymazsak ülke olarak hükümetleri yerinden etmiş büyük darbe tecrübemiz de mevcuttur. Cumhuriyet kurulup meclis açıldığında, devletin parolası “Milli egemenlikten başka bir şey değildi. Hatta bayram haline getirilip çocuklara armağan edilmişti. Buna rağmen milletin seçtiği tüzel kişileri zor kullanarak hatta ipe götürmek suretiyle idama mahkum ederek sözüm ona demokrat kişiler egemenlikten dem vurmaya çalışıyorlar. Kendi oluşturdukları yasalar onlar lehine dönmüyorsa helvadan putlar misali bir lokmada yiyiverirler.

Abdülhamid’e yapılan darbe sadece Osmanlının dağılmasına neden olmadı. Anadolu, Ortadoğu hatta  Müslümanların tamamının sahipsiz kalmasına sebep oldular. Sahipsiz, başsız kalan Müslümanlar, sıkıntılardan daha büyük sıkıntılara iltica etmek zorunda kaldılar. Cennette ekmek var mı? Diyen masumu ve hepinizi Allah’a şikayet edeceğim diyen günahsızı unutanımız yoktur herhalde. Sadece bu iki evladımız rehbersizliğin üzerimizde açtığı tahribatı anlatmaya yetecektir.

Adnan Menderes’in devrilmesine, idama sebep olan 1960 darbesi ve çıkarılan kanunlar 12 Mart muhtırası ve en önemlisi 12 Eylül 1980 darbesi ile Türkiye’de yaşanan süreç o gün yaşayan insanların hafızasında çok ağır izler bırakmıştır. Etkileri hâlâ günümüzde devam etmektedir.

28 Şubat 1997 darbesi özellikle muhafazakarlar üzerinde çok ağır yaralar bırakmıştır. Mütedeyyin insanlar üzerinde yapılan bu darbenin ayak sesleri hala resmi makamlarda ve etkisinde kalan kuruluşlarda duyuluyor maalesef.

İlginçtir; 1920-1960 yılları arasında ülkemizde hiç darbe yaşanmamış(!) Ne tesadüftür ki, Mustafa Kemal bu aralık içinde ülkeyi kurtarmış(!), yeni Türkiye’yi kurmuş, devrimlerini gerçekleştirmiş ve fikirlerini bırakıp gitmiştir.

Yapılan tüm darbeler askeriyenin içerisinde çıktığı için insan sormadan edemiyor. Acaba, Türkiye Cumhuriyeti kurucusunun asker olması ondan sonra da darbe yapanların asker olmaları, askerlerin bir vakitten sonra gözünü yönetime dikmesine yol açmış olamaz mı? Yanlış yoldan giden hükümetlerin uyarılmasından ziyade gözünü koltuk sevdası bürümüş generallerin biran önce Cumhurbaşkanı olma sevdası daha ağır basıyor gibi... Bunun da ülkenin gerilemesine zemin hazırladığını insan düşünmeden edemiyor.

Unutulmamalı ki, her cumhurbaşkanlığı seçimlerinde askerler kendilerinden birinin Cumhurbaşkanı koltuğuna oturması için Meclis’e baskı yapmışlardır. Meclis direndiği zaman siyasileri görevden uzaklaştırma yolu tercih edilmiş, milletvekilleri ve parti yetkilileri tehdit edilmişlerdir.

Türkiye’de yapılan darbelerin hepsi azınlıklardan oluşan bir güruhun, çoğunluğun kararını beğenmemiş, sen düşünme ben senin yerine düşünürüm düşüncesinin hakim olmasından sonra gerçekleşmiştir. Benim oyum ile dağdaki çobanın oyu aynı sayılabilir mi? Zihniyetinin dışa vurmuş halidir.

Demem o ki, son darbe anayasaya olmalıdır. Yani, suuu ya da bucudan ziyade ülke hepimizin ülkesi. Öyle icraatlar yapılmalı ki, ülke faydasına olmalı. Onun gerçekleşmesi de darbeler ile olacak bir şey değildir. Bunların tekrarlanmaması devam etmemesi için anayasanın değişmesi, kanunların değişmesi ve kesinlikle Türkiye’deki yönetim anlayışını darbelere hiçbir zaman izin vermeyecek şekilde dizayn edilmesi gerekmektedir.

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *