11

Dünya; Ahirete giden yoldaki en mühim menzil, İmtihan meydanı, hak ehli ile batıl ehlinin kıyasiye mücadele ettiği, cennet ehli ile cehennem ehlinin belirlendiği, safların berraklaştığı bir diyardır. Tüm insanlar bu mücadele için doğar. Mücadelesinin karşılığını, say ve gayretinin ücretini almak içinde bu diyarı sessizce terk eder. Geçmişten günümüze kadar değişmeyen ve kıyamete kadarda değişmeyecek olan ilahi kanun budur. Hayat- İmtihan-Ölüm değişmez ve ayrılmaz üçlü. Sonuç: Ya ebedi nimetler diyarı olan cennet, yâda sonsuzluk nar sahibi cehennem. İnsanoğlu için üçüncü bir alternatif yok.  
Acılı firak rüzgârlarının estiği, grup grup, kafile kafile aramızdan göç eden insanlarımızın mezar taşlarının, lisan hal ile anlattıkları hakikatte budur.
 Gidenler; “Biz amellerimizin, yaptıklarımızın ve önümüzden gönderdiklerimizin karşılığını almaya gidiyoruz, sizler de bizden sonra geleceksiniz. Biz az çalıştık, siz çok çalışın, biz hakikati, akıbeti gittikten sonra öğrendik, aman ha, sizler gelemden önce öğrenin” diye hayatın gerçek çehresini, en acı bir dille haykırıyorlar. 
Yüce rabbimiz “Allah hanginizin daha güzel amel işleyeceğini ortaya çıkarmak için ölümü ve hayatı yattı, O, güçlüdür, bağışlayandır”( mülk 2 )  diyerek dünya hayatının var olma amacını ortaya koymuştur. Dünya denilen yerin, nurani ruhlarla, kömür ruhluların ortaya çıkarıldığı bir laboratuvar olduğunu net bir şekilde öğreniyoruz. 
Süsleyip, makyajladığımız, gönül verdiğimiz, uğrunda ömür tükettiğimiz bu dünya, uğruna mücadele ve kavga edilecek kadar değerli olmadığını artık kendimize kabul ettirmeliyiz. “ Hayat, inanan ve Salih ameller işleyenlerin dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur” diyor Büyük lider Aliye Izzetbegoviç. Bu gerçeğe kendimizi ikna etmekten başa şansımız yok. 
Öyleyse ey Müslümanlar! Suratla fabrika ayarlarına dönmeliyiz. Yani özümüze, yaratılış amacımıza, Unuttuğumuz hedeflerimize geri dönmeliyiz. Dünyevi anlayışlarımızı gözden geçirmeliyiz. Bu alemde ne işim var? beni kim, niçin yarattı? vazifem nedir? Nereye gidiyorum? Niçin gidiyorum ve kim götürüyor? Diye kendimizi tanımaya çalışmalıyız. Zamanımıza, zihnimize ve ömrümüze musallat olan dünyevi programlarımızı yeniden belirlemeliyiz.  
Cenabı Allah; yüce kitabında biz inanan kullarına hedef göstermiş, neyin peşinde koşmamızı ve nelerin kavgasını vermemizi beyan etmiştir. 
“Rabbinizin mağfiretine ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış, eni gökler ve yer kadar olan cennete koşuşun.” ( Ali İmran 133 )
Evet,  Rabbinizin mağfiretine, affına ve Cennetine koşun Tüm gücünüzü, tüm enerjinizi, tüm himmetinizi, tüm zamanınızı sizi cennete götürecek ameller için harcayın. Koşanlar bunun için koşsunlar, yarışanlar bunun için yarışsınlar. Çünkü bu yarışmaya değer. Hedefiniz, uğraşınız Cennet olsun. 
Dünya ve dünyalıklar adına yarışsak, gecemizi gündüzümüze katarak dünyayı kazanmayı planlamış olsak, gece gündüz çalışıp çırpınsak belki bir dünyaya sahip olamayız ve olamayacağız da, Ama eğer Cennet için yarışırsak, bu yarışta en sonuncu olsak bile, sevgili peygamberimizin müjdesiyle, dünyanın on katı bir Cennete ulaşabiliriz. 
Öyleyse, Dünyada kalacaklar, ölürken terkedilecekler, ahirete intikal etmeyecekler adına değil. Yarışacaksak, Allah’ın Cennetini, af ve mağfiretini kazanma adına yarışalım.  
Maalesef, iliklerimize kadar sirayet eden dünyevileşme hastalığı, yarış ve müsabakalarımızın yönünü de değiştirdi. Bugün; Bir araba daha, bir kat daha, bir apartman daha, bir arsa daha, bir diploma daha, bir kariyer daha adına yarışıyoruz.
Şimdi, şu ilahi çağrıya kulak verme zamanı;  “Öyleyse, ey insanlar, bütün kölelik zincirlerini kırıp atarak, hepiniz Allah’ın çağrısına koşun ve O’nun himayesine sığının! ( Zariyat 50 )
                                      Selam ve dua ile

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *