163

Ortaokuldayken Fen bilgisi öğretmenimiz bize hücreyi anlatmış, sonraki hafta da bize hücrenin ne olduğunu sormuş, bütün öğrencileri tek tek ayağa kaldırarak “Canlının en küçük yapı taşına hücre, denir” cümlesini söyletmişti. Bütün sınıf aynı cümleyi tekrarlamıştık. Doğru dürüst hiç birimiz de Türkçe bilmiyordu. Bu cümle yıllarca hafızamızda anlamsız olarak durmuştu. O zamanlar bu cümle bizim için soyuttu. Büyüğümüzde de bu “Canlının en küçük yapı taşı” olan şeyin aslında küçük olmadığını, aksine boyundan büyük bir şey olduğunu öğrenecektik. Nasıl olmasın ki? Gözle görünmüyordu onun çekirdeği vardı ve bu çekirdekte de bir bilgi arşivimiz varmış. Arapça’da hücre oda anlamına da gelmektedir. O hücre yani oda farkında olmadığımız bir depoymuş. Ve bu küçük yapı taşı olmazsa bizler de olamayacakmışız. Bizler bu hücreler ile varmışız.

Meğerse hücreler özenle beslenmesi, itina gösterilmesi gereken varlıklarmış. Lisedeyken öğrencilik muziplikleri gereğince biyoloji öğretmenimize bir lakap takmıştık. Ona “Mitokondri” diyorduk. Mitokondri de hücrelerin içindeki bir organmış ve hücrenin trafosu gibi hücrelere enerji sağlıyormuş. İşte bu mitokondrilerin zarar görmesi, zedelenmesi ve bozulması kalp hastalıklarına yol açıyormuş.  Karaciğerimiz de şiddetle enerjiye ihtiyaç duyan bir organmış. İşte bu hücre içindeki mitokondriler ile karaciğerimiz arasında bir sorun oluşursa, bağlantı kesilirse karaciğerimiz de iflasa doğru gidiyor ve Malatya yolcusu yapıyormuş. Malatya da çare bulmazsa son durak mezarlıkta bitiyormuş. Şu “Canlının en küçük yapı taşın olan hücre” enerji kaybı yaşarsa su almaya başlıyor ve şişiyormuş. O zaman da bir takım rahatsızlıkları beraberinde getiriyormuş.

Hücreler de her canlı gibi doğup, yaşayıp, ölüyormuş. Ama bedenimizde normal sayının üzerine çıkmaması gerekiyormuş. Sayı normalin üzerine çıkarsa, ölmesi beklenen hücre ölmezse buna “Hücre çoğalması” deniliyormuş. Böylesi kontrolsüz hücreler daha sonra bedende terör estiriyormuş. Bunun bir diğer adı da kansermiş. Allah korusun.

Vücudun neresine bakarsak hücrelerle karşılaşırız. Sinir hücrelerimizin zarar görmesi bedende felaketlere yol açıyor. Çünkü bu hücrelerimiz kendilerini yenileyemiyormuş. Kulağımdaki bazı sinirlerin kaybı  nedeniyle işitme kaybı yaşıyorum. Doktorların söylediğine göre sinir hücresi vefat edince yerine yenisi gelmiyormuş. Bazı aksaklıkların telafisi yok yani.  Tek kullanımlık…

Beyin hücrelerinin zarar görmesi başka bir kanaldan felaketlere yol açıyormuş. Öğretmenimizin biz öğrencilerine tek tek söylettiği “Canlının en küçük yapı taşına hücre denir” cümlesinin anlamını şimdi daha anlayabiliyorum.

Yıllar geçince fen bilimleri ve biyolojiden sonra sosyoloji ile de tanıştık. Ve orada da şunu öğrendik; “Toplumun en küçük yapı taşına da aile” deniliyormuş. Hücrelerin içinde mitokondri ve benzer mahlûkatın bulunması gibi aile içinde de karı, koca ve çocuklardan oluşan mahlûkat bulunuyormuş.

Öğrendik ki, aile ve hücre arasında ciddi benzerlikler varmış. Hücre bozulmalarının, ayarlarıyla oynanmalarının ve zedelenmelerinin ölümcül sonuçları olduğunu öğrendik. Ailenin bozulması, ayarlarıyla oynanması, zedelenmesi de toplumun ölümünü getirdiğini bilimsel ve sosyolojik olarak kanıtlamış olduk. İçinde yaşadığımız toplumda ailenin genleriyle oynanması sonucu bir karadeliğe doğru yol aldığımız gerçeği hepimizin gözleri önündedir. Hükümetin yollar yaparak topluma büyük bir hizmet sunduğu tartışmasız bir gerçektir. Bazı yolları çok fazla kaygan yaptığı için de aile bu kaygan yollardan uçuruma doğru kaymaktadır. Aile neydi? Toplumun en küçük yapı taşı… Toplumun yapı taşları yani aile günbegün zarar görmektedir. Ve zarar görmüş bu taşlar üzerine vallahi de billahi de hiçbir bina dikilemez. Dikilse de görüntü kirliliğine yol açar ve en ufak bir sarsıntı da yıkılır.

Fen bilgisi öğretmenimizin bize ezberlettiği “Canlının en küçük yapı taşına hücre denir” cümlesinin ve “Mitokondri” öğretmenimizin bana bir yazı yazdıracağını nereden bilebilirdim ki?

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *