29


Altmış yıllık “Devrim” rüyası gerçekleşti. Yıllardır beklenen yerli arabanın prototipi sahalara indi. Ülke ve millet olarak üzerimizdeki ölü toprağını atmanın, bu zorlu coğrafyada yeniden varı demenin zevkli fakat bir o kadar da ağırlığını yaşamaktayız.

Tanzimattan beri kapıldığımız aşağılık kompleksini üzerimizden atmanın, kurtarıcılardan kurtulmanın, devrim diye halkımıza dayatılan yabancı istila prangalarını söküp atmanın heyecanını yaşamaktayız.

                Ülkeyi kurtarmak için geldiklerini söyleyenler yıllardır ülkenin gençliğinin zihnini esir aldılar. Devrim dedikleri öncelikle en sadık neferlerini bir kenara attı. Tek adam, milli şef ve dikta ile ülkeyi yönetme sevdasına kapıldılar. Ülkenin ve milletin geçmişle, mukaddesatı ile bağlarını kopardılar. Milletin dini olan İslam’ı kalplerden ve gözlerden uzak tutmak için ellerinden geleni yaptılar. Tiraf etmek gerekir ki, büyük oranda başarılı oldular. Kendine, toplumuna, tarihine, kültürüne yabancı bir nesil yetiştirdiler.

Kendilerine boyun eğmeyen liderleri türlü türlü oyunlarla el aşağı etmeye çalıştılar. Bazılarını zehirlediler, bazılarını darbelerle indirip etkisiz hale getirdiler. Küresel emperyalizmin temsilcileri ile bir olup kendi insanına kin kustular. Sömürge valisi gibi hareket edip, kafalaını ve idraklerini kiraladılar. Bunu da adına çağdaşlık, ilericilik, modernizm, laikliği korumak dediler. Arkasına saklandıkları ideolojiler icat ettiler. Maskeler takarak gerçek yüzlerini gizlediler. Ürettikleri çapsız ideolojilerinin her derde deva olacağını söyleyip durdular. Aslında düşmanlıkları tek bir şeye idi: O da İslam ve İslamı temsil ettiğini düşündükleri liderlere idi.

1961 yılında başlayan Türkiye’nin yerli otomobil serüveni ikinci “Devrim” ile taçlandı. Yıllardır montaj sanayii ile meşgul ettikleri ve bu sayede kurdukları saltanat artık sallanıyor. Yaptırmamak için çok çırpındılar. Ayak sürdüler, küçümsediler, ne gerek var, bizde var biz size veririz dediler, siz bu işi yapamazsınız dediler. En sonunda kopya dediler, karalamak için bin bir türlü kılıf bulmaya çalıştılar. Söyleyecek bir şey bulamayanlar ise sustular. Sustular ki, millet onların iki yüzlüğünü bilmesin. Sustular ki, millet günü geldiğinde söyleyeceklerini yüzlerine vurmasın.

Rahmetli Hocamız Necmettin Erbakan bu alanda büyük atılımlar yaptı. Ufku geniş ve vizyon sahibi bir lider olan Erbakan Hocamız, emperyalistlerin oyunlarını ve taktiklerini en iyi çözen liderlerin başında geliyordu. Yerli idi, kalbi İslam Ümmetinin derdi ile atıyordu. Büyük hedefleri vardı. Hacamızın hayali olan “Devrim” nihayet yola çıktı ve kendisini devirmek isteyenlere bir kez daha “ben varım, buradayım, dimdik ayaktayım, sizin bütün projelerinizi ve planlarınızı ayaklarımın altına alıyorum” diyerek bir ke daha meydan okudu. Duruşuyla, çizgileriyle ben varım dedi.

Zaman ne gösterir bilemeyiz. İnşaallah bu proje kusursuz ilerler ve diğer halkı Müslüman olan ülkelere de bir örnek olur. İslam Ümmetini güçlenmesini istemeyenler bu tür projeleri engellemek için her türlü suikastı yapmaya çalışacaklar.

İktidarın her icraatını eleştirmek yerine iyi olanları desteklemek her vicdan ehli insanın görevidir. Çünkü Müslümanın görevi iyiliği emredip kötülüğü nehyetmektir. Bunu zamanında yapmadığımız veya yapamadığımız için bugün ümmet olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Bunu aşmanın yolu da tekrar İslam’a ve Kur’ana dönmektir.

                

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *