383


Etrafımıza baktığımızda sürekli olarak insanlarımızın; dostlarından şikayet ederek, gerçek ve halis dost aradıklarının söyler ve çoğunlukla da dostlarının kendilerini arayıp sormadıklarından sitem ve şikayet ettiklerini görürüz.

Peki, bu sitem ve şikayeti yaparken bizler ne kadar dost, akraba ve arkadaşlarımızı soruyoruz diye düşünmemiz gerekmez mi? Sürekli başkalarını bizleri sormamak ve vefasız olmakla suçlar ve gelip bizleri sormalarını beklerken, kendimizin de aslında aynı durumda olduğumuzu görmek istemeyiz.

Şimdi kendimize soralım: En son ne zaman menfaatimiz olmadan veya bir işimiz düşmeden bir arkadaşımız veya dostumuzu sırf hal-hatır sormak için aradık?

Yoksa sorarsam benden bir talebi, bir isteği olur diye sormaktan vaz mı geçtik? Zamane insanlarının tavrına uyarak, “Selam verdim borçlu çıktım” diye düşündüğümüzden aramaktan vaz mı geçtik?

Dostluk temeli güvene, karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan insani ilişkilerdir. Günümüzde ise daha çok menfaat ve çıkar amaçlı olan yakınlıktır. Bu durum ise güven duygusunu zedeleyip, aradaki muhabbeti keser. Bizler bu güven ve itimad varken ve “Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var” atasözünü terk ederek, neden sadece menfaate dayalı günümüz materyalist felsefesinin esiri olduk. Kendimizi sorgulamamız, inancımız ve örfümüzden ne kadar uzaklaştığımızı görmemiz gerekir.

Bazen etrafımızda neden kimse yok? Nerede eski dostlar? diye sitem ederiz. Bazen de dostlarımızın hastalık, düğün, nişan, taziye vb. etkinlikleri olunca dostların ve tanıdıkların fazla olmasından ve kendimize ayıracak boş vaktimizin olmadığından dert yanarız. Ancak bir musibet veya sevinç günümüzde dost, akraba ve tanıdıkları yanımızda görmek isteriz. Tabi ki her nimetin birde külfeti vardır. Külfetsiz nimet yoktur. Nasıl ki, bizler acı ve sevinçte dost ve yakınlarımızı yanımızda görmek istiyorsak, dostlarımızda aynı şekilde bizleri yanında görmek ister.

Maalesef toplum olarak öyle bir hale gelmişiz ki, herhangi bir menfaat veya teşrik-i mesai içinde olmayan insanlar birbirlerini sormaz ve aramaz hale geldi. ALLAH rızası için ziyaretleşme ve sorma neredeyse kalmadı. Oysa bizler dostlarımız, yakınlarımız ve din kardeşlerimizi menfaat ve bir beklenti için değil Allah için sevmeliyiz.

Geçmişte “arkadaşıma kurşun değmesin bana değsin” diyecek kadar fedekâr olan insanlar, neden konu dünya menfaati olunca farklı davranıyorlar. Sıkıntı zamanında arkadaşı yerine kurşun yemeyi samimiyetle göze alanlar, bollukta aynı tavrı neden takınamıyor? Öyle bir zamandayız ki; Ensar ile Muhacir arasındaki kardeşlikten bahsediyoruz lakin en yakın dostumuza hatta kardeşimize bırakın infakı, borç para bile vermek istemiyoruz. Ne hale geldik?

Değerli dostlar! Kendimize gelelim de, menfaat dairesinde olan ilişkiler yerine, öncelikle bizler sadık ve vefalı dostlar olalım. Sonrada sadık ve vefalı dostlar edinelim. Unutmayalım ki, menfaate dayalu dostluklar menfaat kesilince biter. Oysa sadık ve gerçek dostluklar sevinçte de darlıkta da devam eder.

Yazıyı uyarıcı bir ayetle tamamlayalım:

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadık kullarımla beraber olun”  -Tevbe Suresi: 119- Selam ve dua ile…

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *