Seçme seçilme yaşının alt
sınırı olması gibi üst sınırının da olması gerekir. Neden mi? Anlatalım…
Bu nasıl bir psikoloji aman
ya Rabbim! 1 Nisan olsaydı bir anlam yükleyebilirdik. Ağustos’un ortasında
olsaydık başına sıcaklar vurdu der yine bir yere oturturduk. Serin stüdyoda
çıkıp dedi ki: “Seçim sonucu Erdoğan açısından da büyük bir travma. İlk turda
yenildi. Bunu görmek lazım.” Evet, tahmin ettiğiniz gibi Kılıçdaroğlu’ndan
bahsediyoruz.
Hissizleştiği için daha
yaşadığı ağır seçim yenilgisini hissetmeyen Kılıçdaroğlu kendisine: “MYK’yı
belirlerken neleri dikkate aldınız?” sorusu yöneltilince akla ziyan “Toplumun
beklentilerini dikkate aldım. Toplum yenilenme istiyordu, biz de yaptık”
açıklamasını yapabiliyordu. Kendisinin pas tuttuğunun farkında değildi.
“Kentte oturanların tamamı
demokrasiden yana oy kullanan insanlar. Kent kültürünü bilen kentte yaşayan,
ekonomiyi kendi yaşamının bir parçası olarak gören, komşuluk ilişkileri, gazete
okuyan televizyon izleyen, tartışan konuşan kitle % 51 oy oranıyla
Kılıçdaroğlu demiş. Orada yaşayanlar sadece TRT’yi izliyor. Ayda onlara 500
lira versen harcayacak yer bulamazlar” dedi.
Lafı evirip çevirmeden dümdük
kırsalda yaşayan herkese köylü milletin cahilidir, dedi. Bize oy verenler
akıllı, bize oy vermeyenler geri zekâlı dedi. Şehirlerde kendisine verilen HDP
ve İYİ Parti’nin oyları olmazsa bu sayıyı da göremeyeceğini, Mardin,
Diyarbakır, Batman, Hakkâri, Van ve Şırnak gibi illerde aldığı yüksek oyu
görmezden geldi, hesaplayamadı. Hesap uzmanıydı ama son zamanlarda yaptığı
bütün hesaplar şaşıyordu.
Partisinin adı halk arasında
Halk Partisiydi ama resmen halka hakaret ediyordu. Köylü enflasyondan
etkilenmiyor, diyordu. Ona göre bütün köylüler çayı şekersiz içiyordu. Daha
doğrusu çay köylere gitmiyordu. Köylerde elektrik yok, gaz lambası kullanıyordu
köylüler. Şehirden gıda almıyordu köylüler. Kırsal kesimlerde yaşayanlara
mağarada yaşayan ot yiyen insan muamelesi yaptı resmen. Ve daha neler…
Seçimler öncesi her
platformda “Birleştireceğiz, ayrıştırmayacağız” diyordu. Resmen köylü-şehirli,
cahil- eğitimli diyerek hem de hakaret ederek ayrıştırdı.
“Tabii biz kazanacağımıza
inanıyorduk. Sadece biz değil, bütün anket firmaları kazanacağımızı
söylüyordu” dediydi. Kendilerine para verdiği şirketler onu kandırmıştı.
Kendi parasıyla kandırılmış, sarhoş olmuştu.
Yenildiği halde hem meclis
çoğunluğunu hem de cumhurbaşkanlığını kaybetmesine rağmen kendisini başarılı
göstermeye çalışmıştı.
Kim demiş “Zırva te’vil
götürmez” diye? Atalarımız mı? Bal gibi götürüyor. Biz dâhil birçok yazarçizer
Kılıçdaroğlu’nun bu zırvalarını te’vil ediyoruz işte. Koca koca televizyonlar,
gazeteciler bu zırvaları saatlerce te’vil ettiler.
İşsizliğe çözüm önerisi
olarak “Her muhtara bir özel kalem müdürü atanmalıdır” zırvasının da sahibi
Kılıçdaroğlu idi ve onu da te’vil etmiştik. Kılıçdaroğlu’nu incelediğinizde
zihinsel işlerliğini sağlayan zincirlerinin pas tuttuğunu hemen
anlayabiliyorsunuz. Aslında bunu sadece Kılıçdaroğlu için değil, bilumum
muhalefet için söylemek mümkün. Piro’nun (yani sevimli yaşlının) perixyo (yani
bunamış yaşlı) olmaya doğru yol aldığı artık saklanamayacak bir durum.
Kaybetmede hiçbir suçu yoktu.
Köylüler yüzünden kaybetmişti. Anlaşılana o ki bir yaştan sonra insanlara
ilginç bazı özellikler yükleniyor. Yoksa Kılıçdaroğlu’nun durumu başka nasıl
izah edilebilir? İşin en ilginç taraflarından birisi de şuydu ki Kılıçdaroğlu
da hem köylü hem de köylü çocuğuydu…
CHP’nin çokbilmiş İzmir İl
Başkanı: “Seçim İzmir’de yapılsaydı, Kılıçdaroğlu kazanırdı” demişti.
Kılıçdaroğlu’nun söylediğinin ondan bir farkı yoktu. O daireyi genişletmişti.
İşte tam da burada insanın aklına ne geliyor biliyor musunuz? Erdoğan’ın
karşısına konulan o tuvalet terliği…
Şu işe dini açıdan bakarsak
rahatlıkla şunu söyleyebiliriz ki Allah’u Teâla 13 yıldır CHP’lileri
cezalandırıyor, hoplatıp zıplatıyor.
Artık muhalefet umutsuz
değildir. Mecliste yeni bir yüz, yeni bir tarz ile muhalefetin nasıl
yapılacağını bize gösterecek bir parti var. HÜDA PAR…
İzleyin bana hak vereceksiniz….