Kibir: Büyüklenme, böbürlenme, kendini başkasından üstün görme anlamına gelen nefsi bir hastalıktır. Tevazunun zıddıdır. Kibir, İslam’ın yasakladığı ve Allah’ın en sevmediği, insanı helak eden ve felakete götüren davranışlardandır. Kibrin İslam’da yasaklanması ve insana verdiği zarar ile ilgili çok sayıda ayet ve hadis mevcuttur. Bu konuyla ilgili Peygamber Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremeyecektir” (Müslim, ‘Îmân’, 147; Ebû Dâvûd, ‘Libâs’, 26)
Kibir sadece manevi açıdan
değil, insana hayatın her alanında kaybettirir. Kibir sahibi insanlar hiç kimse
tarafından sevilmezler ve etraflarında hiçbir dost bulamazlar. Kibir ve
büyüklenme hastalığına müptela olan kişilerin ne Allah’u Teâlâ’nın nazarında ne
de insanların nazarında bir kıymeti ve sevgisi yoktur. Tam aksine büyüklenen
insanları Allah’u Teâlâ hem insanlar nezdinde hem kendi katında değersiz ve
zelil bir duruma düşürüp kibirlenmenin cezasını ağır şekilde ödetir. Bunu
insanlık tarihi boyunca “ilahlık” taslayandan, insanları hor görüp köle
muamelesi yapan zihniyet sahiplerinden, zalim iktidar sahiplerine kadar çeşitli
örneklerde görüyoruz.
Evet, kibir en büyük zararı
sahibine verir. Kibir sahipleri, insanlar arasında da Yüce Rabbimiz katında da
en değersiz varlık durumuna düşer. Çünkü insan tevazu gösterdikçe Allah onu
yüceltir ve insanlara sevdirir. İnsan kibirlendikçe de değersizleşir ve
herkesin gözünde küçülür.
Kibrin zararı ve sosyal
hayatta kaybettirdiğini son zamanlarda müşahhas örnekler ile bir kez daha
görmüş olduk. Aslında dikkatli baktığımızda kibrin zararlarını ve tevazunun
değerini çevremizde birçok alanda görebiliriz. Şimdi biz son zamanlarda yaşanan
olaylara bakarak bunu değerlendirelim. Deprem bölgesine yapılan yardım
çalışmalarından tutun da siyaset ve spor alanına kadar kibrin değil, tevazu ve
samimiyetin kazandırdığını görüyoruz.
Deprem bölgesinde İslami
yardım kuruluşlarının samimi ve mütevazı çalışmaları ve depremzedeleri öz
kardeşleri gibi sahiplenen faaliyet ve içtenlikleri nerede? Sırf orada görünmek
ve resim alarak şov peşinde olan kibir abidelerinin riyakâr tavırları nerede?
Basın ve medyayı takip
edenler bilir. Ekrem İmamoğlu ve Ali Koç için: “Biri İstanbul’u, diğeri
Fenerbahçe’yi mahvetti” dendiğini duymuşsunuzdur. Ortak özellikleri kibir
abideleri olmaları. Sadece bunlar değil elbette. Kibir abidesi olan ve kendini
Kaf dağında gören nice siyasetçi, yazar-çizer takımı, yorumcu, akademisyen,
spor adamı vs. ile yıllardır karşılaşıyoruz. Son birkaç yıldır iktidar hayali
kuran malum sol, sosyalist, Kemalist kesim ve onların Kürt versiyonları,
‘seçimi kazanıyoruz’ diye aşağılamadıkları, tehdit etmedikleri kimse kalmadı.
İnançlı insanlara ‘bugünlerin tadını çıkarın az kaldı” diyerek sürekli tehdit
ettiler.
Yıllardır zaten kendileri
gibi düşünmeyen halka, “Makarnacı, göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı” gibi
aşağılayıcı yaftalarla hakaretlerde bulunmadılar mı? CHP lideri Kılıçdaroğlu ve
ortakları, iktidar hırsıyla bürokratlardan, öğretmenlere, askerlerden
hakimlere, savunma sanayiinden Türkiye’de iş yapan müteahhitlere kadar her
kesimi tehdit ederek, “İktidara gelince bunun hesabını ödeteceğiz…vs.” diyerek
her türlü çirkeflik ve aşağılayıcı söylem ve tehditlerde bulunmadılar mı?
Seçmen onların bu kibirli, tehditkâr ve aşağılayıcı söylemlerine prim
vermeyince, yeniden halka ve seçmene saydırmaya başladılar. Zaten hiçbir zaman
halkın bunların yanında bir değeri olmadı ki, sadece ‘halk edebiyatı’ yaptılar.
Halk onları seçerse iyi, onları seçmezse “cahil halk” oluyor öyle mi?
Seçim sürecinde “hesaplaşmaya
geliyoruz, yargılayacağız...” vs. diyerek halkı tehdit edenler şimdi de halka
hakaretlere başladılar. Halkı köle olarak görenler her zaman kaybetmeye
mahkumdur. Kibirlenip büyüklenenler ve halka tepeden bakanlar her daim ve
şartta aşağılayıcı azabı tatmaktan öteye geçemeyeceklerdir.
Vesselam…