Türkçe ihanet olarak kullandığımız
kelimenin aslı Arapça’da “hıyanet” olarak geçer ve: خ-و-ن kökünden türetilmiştir. Hıyanet, emanetin zıddıdır. “Emanet” ve “iman” kelimeleri, aynı
köktendir. Mümin olmak ve güven vermektir.
Bunun için olmalı ki, Hz. Peygamber
(S.A.V.): “... Mümin, müminlerin canları ve malları hususunda kendisinden
güvende olduğu kimsedir ...” buyurmuş ve bir kişinin kalbinde iman ile küfrün,
doğruluk ile yalanın, emanet ile hıyanetin birlikte bulunamayacağını
bildirmiştir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned II, 349)
Hıyanetin ne denli kötü, hıyanette
bulunmaktan sakınmanın da ne derece önemli olduğunu bildiren Hz. Peygamber
(S.A.V.), ihanet etmekten Allah’a sığınmış ve: “... Allah’ım! Hıyanette
bulunmaktan sana sığınırım. Çünkü hıyanet ne kötü bir sırdaştır.” şeklinde dua
etmiştir. (Ebû Dâvud, Nesâî, İbni Mâce)
Resulullah (S.A.V.): “Müslüman,
Müslümanın kardeşidir. Ona hıyanette bulunmaz ve ona yalan söylemez, o herhangi
bir sıkıntıya düştüğünde ona yardım etmeyi terk etmez, bir Müslümanın ırzı,
mâlı ve canı (diğer) bir Müslümana haramdır…” buyurmuştur. (Tirmizî, Ahmed b.
Hanbel, Taberânî)
Hz. Peygamber (S.A.V.), başka hadislerde;
hıyanetin ve yalanın bir müminde bulunamayacağını bildirirken, dünyada iken
insana cezasının en çok acele verilen durumlardan birinin de hıyanet olduğunu
bildirmiştir. (Ahmed b. Hanbel, II, 349. 15 Taberânî, M. Evsat, II, 19.)
Kur’an’da hıyanet kelimesine Nisâ: 105,
Enfâl: 58, Hac: 38, Nisâ: 107 gibi 18 ayetlerde dikkat çekilmekte ve farklı
konularda kullanılmaktadır. İtikadi anlamda kullanıldığı gibi, sosyal ve
içtimai konular, insan ilişkileri ve nefsin hastalıklarında da kullanılmıştır.
Yalan söyleme, sözünde durmama, ahdine sadık olmama, ailesine ihanet, hile,
aldatma, nankörlük, vefasızlık ve hırsızlık gibi konularda kullanılmış ve zem
edilmiştir.
Biz bu yazıda insani ve toplumsal
ilişkiler konusunda yaşanan ihanetler ve sebepleri üzerinde duracağız…
Malcolm
X’in: “Irkçılık ideolojik bir düşünce değil, aksine psikolojik bir
hastalıktır.” Sözünde olduğu gibi ihanet, tıpkı ırkçılık gibi bir
psikolojik hastalık ve ‘karakter’ sorunu olan bir yaradır. Herhangi bir dine
veya ideolojiye bağımlı değil. İmanı zayıf, kişilik erozyonuna uğramış; kin,
kıskançlık, haset, çekememezlik ve dünyevi menfaat gibi nefsi hastalıklara
müptela olmuş kişilerde bu vasıf görülebilir. İhanet düşmandan değil, gizli
düşman olan içimizden, yakınlarımızdan gelir. Çünkü düşmanlık açıktan yapılan
ve toplumumuzdaki tabiriyle “bê minnet” olan bir çatışma ve rekabet halidir. İhanet
ise düşmanın dost görünümle yakınımıza sokulup ‘şeytanın sağdan yaklaşması’
misali en büyük zararı verir. Düşmana karşı tedbirli olduğumuzdan bu zararı
bize veremez.
Birçok insan, parti, örgüt vs. haset ve
diğer hastalıklar sebebiyle içlerine düştükleri gaflet ve ihanet bataklığında
debelenerek, yaşadıkları topluma ve inandıkları dine en büyük zararı veriyor ve
vermeye devam ediyorlar. İşin ilginci bu kişi ve kesimler bu yaptıkları ihaneti
zamanla şeytanın “amellerini süslü göstermesi” sayesinde şeytanın maskarası
olup; önce yaptıklarını meşru görmeye başlarlar ve “ben ne yaptım ki?” diyerek
kendilerini savunup yaptıklarını normalleştirirler. Sonra da işi arsızca ileri
safhaya taşıyarak yaptıkları ihanetle övünüp propagandasını yaparlar ve
kendilerini uyaranlara da saldırmaya yeltenirler. Bunun birçok örneğine hem
günlük olaylarda hem de 28 Şubat sürecinden beri sıkça karşılaşıyoruz.
Kendi davalarına ihanet edip düşmanlarına
benzeyen ve onlarla iş birliği yapanlar mı dersiniz? Yıllarca savundukları
değerlerin tersine menfaat gereği hareket edenler mi dersiniz? Bir
kardeşlerinin küçük bir hatasına kızıp Ebu Cehil’in ordusunda Müslümana kılıç
sallayan kadar birçok kişi ve kesim var maalesef. İşin bir başka boyutu
da bu kişi ve kesimlerin pişman olmayıp bunda ısrar etmeleridir. Mesela kendi
arkadaşlarına ve davasına ihanet eden ve “itirafçı” olan kişilerin pişman olup
insan içine nasıl çıkarım? Dediklerini hiç görmedim. Zamanla ‘kötü bir şey
yapmadım’ dediklerine şahit olursunuz. Tıpkı şeytanın çıkardığı fitne ile bir
ailenin helak olmasına sebep olduktan sonra, “ben ne yaptım ki; ‘ben sadece ipi
gevşettim” dediği kıssada olduğu gibi… Lakin unutmayalım “Allah hainleri
sevmez” (Enfâl: 58, Hac: 38) ve hainler hiçbir zaman iflah olmazlar. Wesselam…