Yaygın rivayetlere göre,
meleklere hocalık yapmış İblis, Allahu Teala'nın muradı olarak Hz. Adem'in
yaratılması ile kalite kontrol sınavında başarısız kalmıştır. Allahu Teala Hz.
Adem'i yaratıp yeryüzünde halifelik makamını yükleyeceği nesli bu şekilde
sahaya sürmüştü. Cennete istediği gibi gezip dolaşması, yiyip içmesi serbest
bırakılmış olup, sadece tek bir ağaçtan uzak durması ve onun meyvesinden
yememesini emretmişti Ona ve Havva annemize. Şeytan bu yasaklanan ağacı
Allah'ın adına yemin ederek, bu ağacın meyvesinden yerseniz ölümsüz olursunuz
diyerek tuzağına çekmişti. Böylece dünya sahasına şeytan ve Hz. Adem'in
nesilleri arasında kıyametin kopacağı güne kadar uzanacak mücadele başlamış
oldu. Bu yazımızda özellikle dikkat çekeceğimiz husus, yasak ağaç ve ağaçtan
yenilen meyvenin aslında şeytanın tuzak kurması için ambalajladığı ölümsüzlük
kılıfının geçici şantaj aracı olduğunu belirtmeye çalışacağız. Çağın insanı
olarak verdiğimiz imtihan, her günahın yasak ağacın meyvesi olduğunun idrakinde
olmamız gerektiğini haber veriyor. Yasak edilen, kısıtlanan, uzak durulması
istenen şey de merak duygusunun uyanması gibi bir olgu vardır. Bilinçli ya da
bilinçsiz oraya bir yönelimin olması, şeytanın kulaklara fısıldadığı
vesvesedir. Günümüzde bu yasakları meşrulaştırmak, hoş göstermek adına bazı
sloganlarla insanoğlunun o yönü gıdıklanmıştır. "haram mal tatlıdır",
"Güzele bakmak sevaptır", "Gel keyfim gel, Vur patlasın, çal
oynasın", "Nerede Akşam, Orada Sabah". Bu tarz örnekleri çokça
duyanlar olmuştur.
Boks maçı izlerken rakipler
birbirlerinin zayıf yerlerini bularak gardlarını düşürmeye çalışıp alt etmeye,
maçı kazanmaya çalışır. Şunu akıldan çıkarmamamız gerekir. Her insanın zayıf
bir yeri vardır. Şeytan ve avanesi o bölgeye çalışır, tuzağına düşürmeye,
oradan alt edip Allahu Teâlâ'dan uzaklaştırmak için olanca gayretiyle saldırır.
Kimisini şehvetle, kimisini şöhretle, kimisini mal ile kimisini makam ile
kimisini içkiyle, kimisini faiz ile kimisini hırsızlık ile kimisini kumar ile
kimisini gıybet ile kimisini yaratıcısını inkar etme ile vurmaya çalışır.
Elbette ki günahlar bunlarla sınırlı değildir. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Özellikle beklemediğimiz
birinde bu tür günahların peyda ettiğini görünce, hayrette kaldığımız olur.
"Bu kişi ya da falan kişi bu işi nasıl yapar, nasıl böyle bir günaha
meyleder" deyip şaşırıyoruz ya da birisi sizde olmayan, sizi rencide eden
bir ithamda bulunduğunda "Nasıl böyle bir söylemde bulunur" diye
atarlanıp duranlar oluyor. İllaki şahit olmuşluğumuz vardır.
Kim olursa olsun şunu akıldan
çıkarmamak gerekir. Her insanın bir şeytanı vardır. İnsanoğlu melek değildir.
Şeytan insanoğlunu yani mümin bir şahsiyeti yoldan çıkarmak için çok yoğun bir
tempo ile çalışır. Hırsızın dolu eve girmesi gibi şeytanın da içinde imana dair
bulguların olduğu şahsiyetler ile uğraşması kadar doğal bir şey yoktur.
Şeytanın tuzağına düşen
herkesin önünde iki seçenek vardır. Ya hatasız olduğunu düşünür. Allahu
Teala'ya suçu atar, kabul etmez ve asi olanlardan olur. Ya da hatalı olduğunu
gördüğünde Rabbine iltica eder ve bağışlanmanın kapısını aralar.