image

Siyonist terör şebekesinin Gazze'ye yönelik katliam ve soykırımı aralıksız devam ediyor.

Şanlıurfa'da Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Kalp ve Damar Cerrahisi olarak görev yapan Uzman Doktor Dr. Ala Hijazi, terör şebekesinin vahşetini İLKHA'ya anlattı.

İşgalcilerin Gazze'de hastanelere düzenlediği saldırılara tanık olan Hijazi, Kudüs Hastanesinde hizmet verdiğini ve tedavi etmeye çalıştığı tüm yaralıların sivil olduğunu söyledi.

Aksa Tufanının ilk saatinden beri hastanede yaralılara müdahale ettiğini belirten Hijazi, önce hastane etrafında bulunan binaların bombalandığını, daha sonra da hastanelerin hedef alındığını ifade etti.

"Gelen yaralıların hepsi sivil, çocuk, kadın, yaşlıydı"

Hijazi, "10 ay önce annem ve kardeşimi ziyaret etmek için Gazze'ye gittim. Gazze'de Filistin Kızılay'ına bağlı Kudüs Hastanesi var. Ben oradayken açık kalp ameliyatı merkezi kuruluyordu. Bana danıştılar, ben de bir katkım olsun diye yardıma gitmiştim. Açık kalp ameliyatı merkezi açıldı. Ameliyatı Kudüs Hastanesinde yapmaya başladık. Ekim ayının 7'sinde de açık kalp ameliyatımız vardı. Ameliyata hazırlanırken savaş ilan edildi. Sabahın ilk saatlerinde hastaneye gittim. Vakalarımızı iptal ettik. Hastanede olağanüstü hal ilan ettik çünkü yaralılar gelmeye başladı. Gelen yaralıların hepsi sivil, çocuk, kadın, yaşlı olan yaralı olan insanlar hastaneye geliyor. Biz de yaralılara müdahale etmeye başladık. Tedavilerine, iyileşmelerine vesile olduk." dedi.

"Vatandaşlar hastane vurulmaz diye hastaneye sığındı"

Terör şebekesinin sivil yerleri vurmaya başladığında vatandaşların güvenli yer diye hastanelere sığındığını belirten Hijazi, "Savaşın ilk saatinden beri hastanede kaldım. Neredeyse 1 buçuk ay, Türkiye'ye gelene kadar hastanede kaldım. Oradayken bombardıman sesleri gelmeye başladı. Hastane etrafında çok korkunç bir şekilde bombardıman sesleri geliyordu. Hastane yakınında İslam Üniversitesi ve El Ezher Üniversitesi var, burayı bombaladılar. Sivil yerleri bombaladılar. Hastane etrafında bulunan binaları bombaladılar. Bombardıman geldiği zaman sanki hastaneye geldi zannettik çünkü çok korkunç bir şekilde vuruyorlardı. Sivil yerleri vurulmaya başlayınca oradaki vatandaşlar evlerinin güvenli olmadığını hissettiler. Daha sonra bir barınma yeri aramaya başladılar. Gazze de küçük bir yer, orada sığınak yok. 'Nereye gidelim' diye düşünüp hastane vurulmaz diye güvenli bir yer olduğunu düşünerek hastaneye sığındılar." diye konuştu.

"Ameliyat yaparken bombardıman sesi, patlama sesi duyuyorduk"

Kudüs Hastanesinde görev yaparken terör şebekesinin hastaneyi boşaltmaları için uyarıda bulunduğunu dile getiren Hijazi, "Ben Kudüs Hastanesindeydim. Kudüs Hastanesine millet yavaş yavaş gelmeye başladı. Hastane sığınak olarak kullanılmaya başlandı. 12 binden fazla vatandaş vardı. Hastane koridorunda, merdiveninde, hastanenin her köşesinde vatandaşlar vardı. Bir yandan yaralılar ve hastalar da vardı. Bir yandan onlarca yaralı hastaneye geliyor. Şehitler de geliyordu. Elimizden gelen müdahaleyi yapıyorduk. Savaşın ilk saatinde zaten Gazze'de elektrik kesintisi oldu. Jeneratör kullanacaktık. Jeneratör da mazota bağlı. Hastanede jeneratör kullanmaya başladık. Mazot getirilmesine izin verilmiyordu. Biz de tasarruflu bir şekilde kullanmaya başladık. Hastanede elektrik 6 saat kesilip 6 saat geliyordu. Biz hastanedeyken hastanenin müdürüne, yani Kızılay sorumlusuna bir telefon geldi. 'Hemen hastaneyi boşaltın, hastane her an vurulabilir' diye israil ordusundan uyarı geldi.

Müdür bey, 'hastanede 12 binden fazla sivil vatandaşımız var, bunun yanında hastalar da var, cihaza bağlı, yoğun bakımda yatan hastalar da var. Bu şekilde hastaneyi boşaltmamız mümkün değil' dedi. Biz de o sırada hastanede hizmete devam ediyorduk. Daha sonra hastane vurulabilir diye millet korkmaya başladı. O gece hastane etrafındaki evleri bombaladılar. Korkunç bir şekilde bombardıman sesi geliyordu. Ameliyat yaparken bombardıman sesi, patlama sesi duyuyorduk. Gerçekten korkunç bir travma, trajedi yaşadık." şeklinde konuştu.

"Kara harekâtı başlayınca bu sefer hastaneler hedef alınmaya başlandı"

Sivil yerlerin vurulmasından dolayı bulundukları hastanenin büyük bir kısmının zarar gördüğünü söyleyen Hijazi, "Gazze'de şu anda insanlık felaketi yaşanıyor. Özellikle Gazze'nin kuzeyinde taş üstünde taş kalmadı. 5 katlı bir evimiz vardı ama yerle bir oldu. Savaş devam etti ve kara hareketi başladı. Kara harekâtı başlayınca bu sefer hastaneler hedef alınmaya başlandı. Mamdani Hastanesi Gazze'nin ortasında bulunan Gazze'nin en eski hastanelerinden biridir. Bu hastane kiliseye bağlı bir hastane. Kara harekâtından önce bu hastane vuruldu. 500'ten fazla kişi şehit oldu. Hastaneleri hedef almaya başladılar. Kara harekâtı başlayınca bulunduğumuz hastaneye yaklaşmaya başladılar. Her gün, her saat patlama sesi duyuyorduk, hiç kesilmedi. Elektrik kesintisi var, mazot gittikçe tükeniyor. Mazotu kullanıyoruz ama dışardan gelen mazot yok. Kara harekâtı başladıktan sonra tanklar hastane olduğu mahalleye yaklaştı. Her tarafı vuruyorlardı. Sivil yerleri vuruyorlardı hatta bizim hastanenin büyük bir kısmı zarar gördü. Kalp ve damar ünitemiz var, bu ünite yola bakıyor. Hastane karşısındaki evler bombalanınca hastanenin ön cephesinin camları kırıldı. Dolayısıyla kalp ve damar cerrahisi yoğun bakım ünitesini bırakmak zorunda kaldık. Tehlikeli bir yer olduğu için hasta alamadık." ifadelerini kullandı.
"Hastalara hizmet veremeyecek bir duruma düştük"
Yaklaşık 5 gün süren çatışma arasında hastanede mahsur kaldıklarını ifade eden Hijazi, şöyle devam etti:

"Gittikçe hastanede durum daha da zorlaşıyordu. Çatışma olunca hastanedekiler hastanenin güvenli olmadığını hissetmeye başladı. 'Hemen hastaneyi boşaltın' diye uyarı geldi. Vatandaşlar 'ne yapalım, ne edelim' dedi çünkü tanklar hastane etrafındaydı. Vatandaşlar hastaneyi terk etmek zorunda kaldı. Vatandaşlar hastaneden güneye doğru tahliye edildi. Biz de sağlık ekibi olarak hastalara bakmak zorunda kaldık. Biz de hastalarla birlikte hastanede kaldık. Hastane boşaldıktan sonra 300 kişi kaldık. Yaklaşık 5 gün çatışma arasında mahsur kaldık. Kaldığımız zaman mazot bitiyor, elektrik tamamen kesiliyor ve sular da bitiyordu. Hastalara hizmet veremeyecek bir duruma düştük. Hastaneye giden bütün yolları kapatmışlardı. Kimse hastaneye gelemiyordu biz de hastaneden çıkamıyorduk. Filistin Kızılayı o zaman Kızılhaç Örgütüyle birlikte bir organizasyon yapıldı. İsrail ordusundan bir uyarı geldi, 'Hastaneyi yarım saat içinde boşaltın' dediler. Biz de mecburen hastaneyi boşaltmak zorunda kaldık çünkü orada bütün yaşam kaynakları tükenmişti. Bize yol çizdiler, 'direkt güneye gideceksiniz, başka yola gitmeyin yoksa vururuz' dediler. Biz de çıkarken çatışma, bomba sesleri duyuyorduk. Kurşun sesi de duyuyorduk, nerden geldiğini de bir şekilde görmüyorduk. Çok tehlikeli bir yoldan geçtik. Hastaneden çıktık. Hastalarımızı ambulanslara bindirdik. Kızılay'a bağlı bir tır vardı, hastalarımızı oraya bindirdik. Yaşlı hastalar da vardı, onları da ambulanslara bindirdik. Biz de yürüyerek yaklaşık 15 kilometre Gazze'nin güneyine geçtik."

"80'den fazla şehit akrabam var"

80'den fazla yakınının şehit olduğunu söyleyen Hijazi, "Gazze'de şehid olmayan, yaralı olmayan, evi en azından zarar görmeyen bir aile ya da bir kişi yoktur. Ben orada ameliyat yaparken bir haber geldi. Benim yakınımın evi bombalandı. Onlar çok kalabalık bir mahallede otuyorlar. O zaman 6 bina yıkıldı, yerle bir oldu. 80'den fazla şehid akrabam var. Yaralılar da var. Mahalle boşaldığından dolayı evim boştu. Çatışmada 5 katlı evimiz yerle bir oldu. Durum çok çok kötü." dedi.

Aksa Tufanı ile ilgili konuşan Hijazi, "Filistin 75 yıldır işgal altında. Filistin'in kurtuluşu, özgürlüğü için bütün direniş yollarını kullanmak bizim için meşrudur. Uluslararası kurallara göre meşrudur. Mescid-i Aksa her gün saldırıya maruz kalıyor. Batı şeridi israil tarafından her gün yerleşim yeri genişletiliyor. Bu duruma bizim direniş örgütlerimizin sessiz kalması mümkün değil. Direniş sözcülüğüne göre biz bu şekilde sessiz kalma imkânı yoktur. Her alan büyük bir felaket yaşanabilir çünkü her gün batı şeridinde şehid veriliyor." diye konuştu.

Hayat kurtarıcı bir cihazın alınması için 1 yıl uğraştıklarını aktaran Hijazi, "Gazze zaten neredeyse 17 yıldır ambargo altında. Hatta gıda, ilaç rahat bir şekilde giremiyor. Örneğin Kudüs Hastanesindeyken bir anjiyo cihazımız vardı. Bu cihazımızda arıza oldu. Bir tüp alınması gerekiyordu ama tüp Gazze'de yoktu ancak yurt dışından alınması gerekiyordu. Bu tüpün alınması için hastane yönetimimiz 1 yıl uğraştı. Türkiye'de olsaydı 1-2 gün içinde halledilirdi ama orada ambargodan dolayı almak için yönetimimiz 1 yıl uğraştı. Dünya Sağlık Örgütünü arabulucu diye koydular. Uluslararası Kızılhaç Örgütünü de arabuluculuk için koydular. Bütün bunlar anjiyo cihazı alabilmek içindi. Bu cihaz hayat kurtarıcı bir cihazdı." şeklinde konuştu. (İLKHA)

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *