image


14 Mayıs tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve 28'inci Dönem Milletvekili Genel Seçimleri için sandık başına giden halk milletvekilliğinde seçimini yaptı. Cumhurbaşkanı adaylarından hiçbiri yüzde 50+1 oranında oy alamayınca cumhurbaşkanlığı seçimi için en çok oy alan Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu ikinci tur seçimlerine gitti.


28 Mayıs'ta 13'üncü Cumhurbaşkanını seçmek için halk tekrar sandık başına giden sandık başına gitti ve oyların yüzde 52,18'ini alan mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeniden seçildi.

Seçimlerin nasıl bir seçmen potansiyelini ortaya koyduğunu anlatan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Araştırma Görevlisi Dr. Barbaros Koçak, seçimlerin sonunda liderler için başarı ve başarısızlıkların olduğunu anlattı.

Liderlerin kullandığı dilin zaman zaman seçmen psikolojisini etkilediğini belirten Koçak, anket şirketlerinin ve sosyal medya platformlarının seçimler için güvenirliliğini yitirdiğini kaydetti.

Değerlendirmelerine "Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri başlangıcından beri problemli olmuştur, hiçbir zaman sıkıntıya girmeden veya gülerek geçirdiğimiz cumhurbaşkanlığı seçimi yoktur." sözleri ile başlayan Barbaros Koçak, "Bundan daha öncesinde meclis tarafından seçiliyordu ve Devlet içerisine belli bir sertleşme ve mücadele dikkat çekmekteydi. 2007'de   yapılan ve ilk defa uygulanan modelle birlikte cumhurbaşkanımız halk tarafından seçilmeye başlandı, halk oyuna sunuldu. Bu her şeyden önce çok önemli bir gelişme olarak kabul etmek lazım. Çünkü halkımız tüm diğer insanlar gibi bu konuda iradesinin yansımasını, iradesini ortaya koymaktan yanadır." ifadelerini kullandı.

"… iki taraf içinde de belli başarıları ve başarısızlıkları beraberinde getirdiğini belirtebiliriz"

Gerçekleşen seçimlerin sonuçlarına göre başarıları ve belli noktada da başarısızlıkları beraberinde getirdiğinin görüldüğünün altını çizen Koçak, "Genel olarak seçim sonuçlarına bakacak olursak, biraz daha objektif değerlendirecek olursak seçimlerin iki taraf içinde de belli başarıları ve başarısızlıkları beraberinde getirdiğini belirtebiliriz. Özelikle Cumhur İttifakı ve AK Parti açısından seçimlerin yani 21 yıllık bir hükümetin, Türkiye'yi idare eden parti liderinin yeniden kazanması oldukça önemli bir başarı. Ve birçok olumsuz gelişmeye rağmen yaklaşık 2015 yılından itibaren devam eden bir sürece yayabiliriz. Öte yandan Millet İttifakı açısından da şu büyük bir başarısızlık. Aslında tam olarak kararsızlaşan bir seçmen kitlesinin güvenini kazanmayı başaramaması ve bu durumdan da belli bir avantajı kendisine sağlayamadığına şahit olmaktayız. Artı yanlarına bakacak olursak en azından Millet İttifakının ve Cumhur İttifakının eksi yanlarına bakacak olursak şöyle bir tablo ile karşılaşmaktayız. Yüzde 52'ye yüzde 48'lik bir oran göze çarpmakta. Bu genel anlamda bir başarı olmak ile birlikte karşı tarafta da yüzde 48'lik bir kümenin gittikçe konsilide olması Millet İttifakı açısından da bir başarı olarak görülebilir. İki tarafı artıları, eksileri ile birlikte ele alacak olursak genel anlamda seçimlerin başarıları ve belli noktada da başarısızlıkları beraberinde getirdiğini görmekteyiz. Tabi ki bu Cumhur İttifakı açısından büyük bir başarı olarak görülmelidir. Millet İttifakı açısından da başarısızlık olarak görülmesi gerekir." şeklinde konuştu.



"… iki tarafından kendi içerisinde bir denge firen mekanizması dediğimiz mekanizmanın çalışması için önemli"

2015 yılından beri iktidarın dilini zaman zaman sertleştirdiğini ama başka partilerin seçmenini kazanmaya yönelik bir politika izlediğini anımsatan Koçak, "Bir şekilde seçime katılan partiler ya da liderler kendi seçmen kitlelerini hem ikna etmek zorundadırlar hem de onları bir anlamda bir arada tutmak zorundadırlar. Yani Türkiye'deki iki yaklaşık birbirine yakın oranda bir yarılma aslında olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Neden? Çünkü iki tarafında kendi içerisinde bir denge firen mekanizması dediğimiz mekanizmanın çalışması için önemli. Çünkü şöyle söyleyeyim, karşı tarafta daha dağınık daha kendisini toparlayamayacak bir muhalefet bloğundan söz edecek olsaydık bu iktidarı daha rehavete ya da daha kendisini bir anlamda güç zehirlenmesine yol açacağına söyleyebilirim. Ama 2015'ten beri parça parça bakacak olursak iktidar evet dilini sertleştirmek ile beraber aslında sürekli olarak da o karşı tarafında bir şekilde seçmenlerini kırmamaya çalışan, onları bir anlamda yine kendi tarafına çekmeyi hedefleyen bir politika izliyor." diye konuştu.

Koçak, "Eğer ki siz hegemonik bir güç elde etmişseniz ve hegemonik gücünüz karşı hegemonik bir güç karşısında tehdit edilmeye başlarsa bu dil üslubu sertleşmesi tabi ki normal. Ancak yine burada belli sınırların, çizgilerin çizilmesi gerekiyor. Yani karşı tarafı çok daha rencide edici, ötekileştirici bir dilin kullanılması uygun olmaz. Nitekim şunu söyleyebiliriz bu seçim zamanlarında sertleşen değil seçimlerden sonra biraz daha yumuşamaya, bir şekilde siyasetin işte ateşinin düşmesi ile birlikte normalleşen bir toplumsal alan ortaya çıkıyor." dedi.

"Türkiye'deki değişen sosyolojiyi iyi okumak gerekiyor"

Siyaset dilinin toplumu daha çok kendi içerisinde siyaset üzerinde değil ama başarılar üzerinde rekabete sevk edecek şekilde geliştirilmesi gerektiğini hatırlatan Koçak sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye'deki değişen sosyolojiyi iyi okumak gerekiyor. Türkiye artık eskisi gibi kırsaldan kente göçün olduğu, kırsaldaki kesimin işte kent çemberlerinde toplandığı bir ülke değil. Sosyolojisi değişmiş, beklentileri değişmiş, toplumsal alanda çok hızlı bir modernleşme sürecinden geçmiş bir toplum var ve bu toplum aslında gittikçe talepleri çokta eski talepler işte su geldi, elektrik geldi, telefon işte buna benzer altyapı taleplerinden ziyade daha üst yapı taleplerinin daha özgürlükçü daha eşitlikçi ya da fırsat eşitliklerinden faydalanabileceği birlikte daha mutlu bir hayat sürmek isteyen talepler etrafında şekillenmekte. Nitekim sosyal medya olsun artık insanlar sadece kendi çevrelerini değil dünya ile iletişim halindeler ve dünyada insanların nasıl yaşadıklarını, nasıl hareket ettiklerini görüyorlar. Bu anlamda dil toplumun önünü açacak şekilde geliştirilmesi lazım. Toplumu daha çok kendi içerisinde siyaset üzerinde değil ama başarılar üzerinde rekabete sevk edecek şekilde geliştirilmesi gerekiyor. Belli bir ekonomik istikrarın sağlanması önemli. Bu toplumun çok geniş bir kesiminden büyük bir beklenti olarak karşımıza çıkmakta ve belli bir zaman sonra gündelik seçim döneminde çok fazla ön plana çıkan güvenlik söylemleri daha geri plana indirildi. Daha çok siyasetin normal akışı içerisinde devam eden ekonomik söylemlerin ön plana çıkacağını zaten göreceğiz. Şu konuda da şüpheniz olmasın aslında liderlerde kullanacakları söylemlerde başarılılar."

"Bu seçimlerde büyük bir yanılgıya düştü birçoğu"

Sosyal medya platformlarında yürütülen seçim kampanyaları ve dezenformasyonlar ile birlikte anket şirketlerinin halk nezdinde inandırıcılığını yitirdiğini aktaran Koçak, "Anketler bildiğimiz gibi kesin sonuçları verecek yüzde yüz doğruluk payı olan kuruluşlar değil. Belli noktalarda onlarında problemleri var. Bundan önce daha çok iyi, kötü sonuçlar hakkında vermiş oldukları doğru ya da ulaştıkları doğru sonuçlar halk nezdinde bir pozitif imaj oluşturmuştu. Bu seçimlerde büyük bir yanılgıya düştü birçoğu. Burada iyi niyetle mi, kötü niyetle mi yaptıklarını bilmek çok mümkün değil. Gerçekten hiçbir anket şirketinin ben böyle bir manipülasyon yapacağını kendi imajı açısından düşünmüyorum. Ama bazen de toplumsal alandaki seçmeni örneklemek, onun duygularını anlamak ya da onu tamamen kuşatıp bir şekilde beklentilerini anladığını zannetmek mümkün değil. Liderlerin kişisel becerileri, kişisel yetenekleri bir anlamda seçim sonuçlarını değiştirmeyi mümkün kılmıştır. Bu anlamda da gerek sosyal medya olsun gerek anket şirketleri olsun belli noktada da toplumsal alanda bu güvenirliğini kaybetmeye başladı. Her iki taraftan da belli eksiklikler olduğu görülmekte." ifadelerini kullandı. (İLKHA)

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *