Batmanlı bir gazeteci olarak bazen
çarşı pazarda dolaşırken veya bir yerde otururken vatandaşların dertlerini
dinliyorum. Maddi sorunların yanında ahlaki yozlaşma konusunda da çok şikâyet
var. Özellikle babalar çocuklarından şikâyetçi. Saygının kalmadığını, itaat
kültürünün yok olduğunu söylüyorlar. Suçu hiç kendilerinde aramıyorlar. Suçlu
hep çocuklar.
Oysa evlatlarına sevgiyle gitseydiler. Onlara arkadaşça davransaydılar.
Bu konuda Peygamberimizin ahlakını örnek alsaydılar. Peygamberimizin çocuklara
davrandığı gibi evlatlarına davransaydılar acaba bugün durum farklı olmaz
mıydı?
Ben bunları düşünürken çocukluğu Peygamberimizin yanında geçen Enes Bin
Malik geldi aklıma. Enes bin Malik! Çocukluğunu Peygamber
Aleyhisselamın evinde geçirmiş bahtiyar bir insan… İşte onun anlattıkları:
Peygamberi, onun güzel ahlakını size nasıl
anlatsam bilemiyorum ki! Onun öfkelendiğini hiç görmedim. Ev halkının
ayıplarını, hatalarını görmezden gelirdi. Onları hiç azarlamaz, hiç utandırmazdı.
Çocuklara özel bir sevgisi vardı.
Bir çocuk görünce yüzü mutluluktan parlardı. Çocuklarla şakalaşır, onlarla
oyunlar oynardı. Hasan ve Hüseyin’i sırtında, omzunda taşıdığını çok
görmüşümdür.
Hiç unutmam, küçük bir çocuktum
daha. Bir gün sevgili Peygamberimiz beni yanına çağırmıştı. Hemen gittim.
Peygamberimizle konuşmak, onunla aynı ortamda bulunmak beni çok mutlu ediyordu.
Yanına gidince Peygamberimiz
gülümseyerek:
----- Enesciğim! Dedi. Sana bir
görev vereceğim. Seni bir yere göndereceğim.
Sevinçten içim içime sığmayarak:
----- Anam-babam sana feda olsun
ya Resulallah! Dedim. Buyurun…
----- Ama önemli bir iş, hiç
oyalanmadan gidip gelmen lazım!
Peygamber Aleyhisselamın verdiği
görevi yerine getirmek için evden ayrıldım. Peygamber Aleyhisselam beni
uğurlarken tekrar tekrar uyardı. Sakın oyalanma diye… Gönül okşayıcı, nazik bir
sesle yapıyordu uyarılarını.
Sokağa çıkınca oyun oynayan
çocuklarla karşılaştım. O kadar güzel oynuyorlardı ki durup onları seyretmeden
edemedim. Neticede ben de bir çocuktum. Biraz geç kalmaktan ne çıkar diye
düşündüm. Azıcık seyreder, sonra yoluma devam ederim.
Çok geçmeden bana verilen görevi
unuttum. Oyunun cazibesine dayanamadım. Ben de çocukların arasına katıldım.
Oyuna daldım.
Ne kadar zaman geçti bilmiyordum.
Sevgi Peygamberinin sesiyle kendime geldim. Ben dönmeyince merak etmiş, beni
aramaya çıkmıştı.
Çocukların arasından ayrılıp
Peygamberin yanına koştum. Mahcubiyetten kızarmış bir yüzle önüme baktım.
Peygamber Aleyhisselam gülümseyerek:
----- Sana verdiğim görevi yerine
getirdin mi? Diye sordu.
Kekeleyerek cevapladım:
----- Oyuna dalmıştım ya
Resulullah!
Hiç kızmadı. Yüzünü bile asmadı.
Sadece:
----- Haydi Enesciğim! Dedi.
İşini bitirince oyununa devam edersin.
İşte Peygamber böyle bir insandı.
Onunla beraberliğim çok kısa sürdü. Ama onun o gülümseyen yüzünü, tatlı
bakışlarını hiç unutamadım. Ölünceye kadar da unutmayacağım! Enesciğim deyişi
hiçbir zaman gözümün önünden gitmeyecek! Onun ahlakı, yüce karakteri önümü
aydınlatan, bana rehberlik eden bir kandil olmaya devam edecek…
Keşke onu tanısaydınız!
Onunla konuşabilseydiniz. Gülümseyen yüzüne, ışıldayan bakışlarına, tatlı
sözlerine muhatap olsaydınız. Ne kadar mutlu olurdunuz? Kalpleriniz sevinçle
dolardı. Çünkü insanları rahatlatan, mutlu eden, ruhlarını okşayan bir yüzü
vardı onun. Onu görseydiniz eğer ona âşık olacağınızdan eminim!
Onu görüp de, tanıyıp da ona âşık
olmamak, bağlanmamak, hayranlık duymamak mümkün mü? Düşmanları bile ona
hayrandı! Evet, düşmanları bile…
Eğer annelerimiz, babalarımız
Peygamberimizin ahlakını kendilerine örnek alsaydılar evlerimiz cennetten birer
köşeye dönerdi…