Peygamber Sevdalıları Vakfı tarafından Diyarbakır’da düzenlenen “Hayat Namazla Güzeldir” etkinliği ile Tesettür Seferberliği ve Erdemli Kadınlar Derneği (TESSEP) tarafından yine Diyarbakır'da gerçekleştirilen “Niyet Ettim Tesettüre, Emrin Başım Üstüne” programı, kimi çevrelerde büyük bir rahatsızlık oluşturdu.
Söz konusu iki büyük etkinlikte, binlerce çocuğun namaz kılması ve binlerce genç kızın tesettürleriyle yürüyüş yapması toplumda büyük bir memnuniyet oluştururken; diğer taraftan yıllardır İslam’ın toplum hayatında var olmaması için mücadele eden laik, sol ve Kemalist çevrelerde alışıldık bir rahatsızlık meydana getirdi. Bu rahatsızlık, aslında yıllardır içlerinde bastıramadıkları bir şeriat korkusunun tezahürüdür.
Bu etkinliklerin ardından yapılan açıklamalar ve sosyal medya paylaşımları, aslında bu çevrelerin “özgürlük”, “hak”, “eşitlik” gibi kavramları sadece kendi ideolojik sınırları içinde anlamlandırdıklarını, bu kavramların İslam’la buluştuğu her noktada huzursuz olduklarını açıkça gösterdi. Çünkü onların özgürlük anlayışı, inancın kamusal görünürlüğüne asla tahammül etmez.
Etkinliklere yönelik en sert tepki, her zaman olduğu gibi yine DEM Partisi’nden geldi.
PKK’nın siyasi uzantısı olarak bilinen DEM milletvekilleri, söz konusu etkinlikleri Meclis gündemine taşıyarak Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı ile Milli Eğitim Bakanı’na soru önergesi verdi.
Söz konusu önergede; çocukların “tek tip kimlik dayatmasıyla karşı karşıya kaldığı” iddia edildi ve dini etkinliklerde yer almaları “araçsallaştırma” olarak nitelendirilerek çocuğun üstün yararına aykırı bulundu.
Bu ifadeler, DEM’in “çocuğun üstün yararı” kavramını nasıl yorumladığını anlamak açısından oldukça çarpıcıdır.
Onlara göre çocuğun üstün yararında;
Çocuk için namaz kılmak değil, silah taşımak uygundur.
Tesettüre bürünmek değil, çıplaklık makbuldür.
Camiye gitmek değil, dağa çıkmak özendirilir.
Kur’an tilaveti değil, PKK bildirileri okunur.
Peygamber sevgisi değil, Öcalan sevgisi meşrudur.
Tekbir değil, PKK’lı cenazelerinde slogan atılır.
İffet, edep, hayâ değil, laik-seküler yaşam esastır.
DEM’in sözünü ettiği “çocuk istismarı” iddiaları, aslında kendi geçmişlerine bakıldığında trajikomik bir ironidir. Zira bu topraklarda binlerce Kürt çocuğu, henüz çocuk yaşta dağa götürülüp militanlaştırılmıştır. Nice ailelerin yüreği evlat hasretiyle yanarken, o çocuklar ideolojik savaşın malzemesi yapılmıştır. Bu acı gerçek ortadayken, Diyarbakır’ın kalbinde saf saf dizilip namaz kılan, başörtüsüyle yürüyen çocuklardan rahatsız olmak hangi vicdanla izah edilebilir?
DEM’in rahatsızlığının arkasında yatan sebep, kendi projelerinin boşa çıkmasından duydukları korkudur. Çünkü bu etkinlikler, yıllardır Kürt halkını dininden ve kimliğinden koparma çabalarına verilmiş en güçlü cevaptır.
Diyarbakır, İslam tarihinin bereketli şehirlerinden birisidir. Bu şehir, Mekke ve Medine’den sonra sahabe kabirlerinin en çok bulunduğu beldelerden biridir. Bu mübarek topraklarda ezan, Kur’an, namaz ve tesettürün yankılanmasından rahatsız olmak, ancak ruhunu başka ideolojilere teslim edenlerin göstereceği bir tepkidir.
DEM, yıllardır “barış, özgürlük, eşitlik” gibi kavramları İslam’dan arındırılmış bir şekilde sunduğunu bir kez daha ispatladı. Onlar, İslam’ın sözünün edilmediği bir özgürlükten yanadırlar. Çünkü imanla buluşan özgürlüğün, onların kurduğu düzenin sonu olacağını bilirler.
PKK ve siyasi uzantısı DEM, yapılan etkinliklerden rahatsız olmaya devam etsin. Halk, artık değerlerine sahip çıkmanın onurunu yaşıyor. Diyarbakır sokaklarında beyaz takkeleriyle yürüyen erkek çocuklarla başlarındaki örtüleriyle masumiyeti temsil eden kızlarının yanında duruyor, özendiriyor, bağrına basıyor. Bu manzara, sadece bir etkinlik değil; toplumsal bir dirilişin işaretidir.
Kimin hangi ideolojik kalıba sığındığı önemli değil. Önemli olan, bu topraklarda imanla, edep ve iffetle büyüyen bir neslin var olmasıdır.
İşte bu yüzden; rahatsız olanlar, aslında sadece bir etkinlikten değil, yeniden dirilen bir ümmet bilincinden korkmaktadır.