Her ne kadar gelecek adına endişelenip umudumuzu kaybetmek istemesek de,
gelişen olaylar yaşadığımız kötü günler bizleri böyle düşünmeye sevk ediyor.
Nereye bu gidiş ey insanlık, ey ahali, ey Müslümanlar, ey Batmanlılar! En
ufak bir öfkede bıçaklar çekiliyor, göz göre göre insanlar ölümüne
bıçaklanıyor. Neyin intikamının peşindeyiz. Neyi bölüşemiyoruz? Eninde sonunda
herkesin gözünü bir avuç kuru toprak doyurmayacak mı? İnsan öldürmek bu kadar
mı basitleşti, bu kadar mı alenileşti ve sıradanlaştı?
Neden bu hale geldik? Kim bizleri bu hale getirdi? Yoksa yapıp
ettiklerimiz kendi ellerimizle hazırladıklarımız mı? Hani Müslümanın kanı
Müslümana haramdı, tıpkı namusu gibi, tıpkı malı gibi. Müslümanın canını
korumayan, onun malını ve namusunu mu koruyacak?
Hani Hz. Ali demişti ya ” Gerçek pehlivan minderde rakibini yenen değil,
öfkelendiğinde öfkesini yenendir” diye. Nerde kaldı bu düstur. Hani Hz Ali bir
müşriki düşürmüştü de o müşrik Hz Ali Efendimize tükürmüştü de Hz Ali Efendimiz
de o müşriki öldürmekten vazgeçmişti. Neden vazgeçtiğini sanırım hepimiz
biliyoruz. Evet eğer o an o müşriki öldürseydi, araya nefis girecekti de ondan
değil mi? Peki biz ne yapıyoruz. İman, izan, ölçü ve aklını öfkesine kiralamış
olanların neler yaptığını bir ay önce bu şehrin otogarında herkesin gözü önünde
işlenen cinayette gördük. Bıçakladığı insanın ölmesinin beklemek, insanların
ona yardım etmesini engellemek kadar vahşi bir şey olabilir mi? Oysa can
kutsaldı, bir insanı haksız yere öldüren bütün bir insanlığı öldürmüş gibiydi.
Evet o anda aslında ölen insanlıktı, ölen kalplerdi, ölen ahlaktı.
Otogarda işlenen o menfur cinayetten sonra birkaç benzer olay daha
yaşandı güzel şehrimizde. Mütedeyyin insanların çokluğuyla övündüğümüz bu şehirde
bu olaylar neden bu kadar arttı? İnsanımız ne ara bu kadar acımasız hale geldi.
Nasıl oldu da kalplerden rahmet kazındı da yerine kin, nefret, öfke ve haset
doldu? Aslında cevap basitti, çünkü Allah inancı ve sevgisi ile ahiret inancı
bu topraklardan sökülüp atılmaya başlandığı günden beri bu felaket geliyorum
diyordu.
Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir, diye
buyuruyor sevgili Peygamberimiz (SAV). Ama İslam’ı hayatımızın dışına
ittiğimizden beri ülke ve insanlık olarak her gün daha çok bataklığa saplanmaya
devam ediyoruz. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki “ Bir toplum kendisinde
olanı değiştirmedikçe Allah da onların durumunu değiştirecek değildir” ayeti
kerimesinde bizlere içinde bulunduğumuz durumu anlatmaktadır.
Kurtuluş nasıl mı olacak? Bunun yolunu da Cenab-ı Allah bizlerde
bildirmektedir. “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka
yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah, mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.”
(Ankebut 69) diyerek ne yapmamız gerektiğini bize bildirmektedir. Şunu
unutmamak gerekir ki, Kur’an her devirde, her demde insanlık için şifadır.
İnsanlık her an bu şifaya muhtaç olduğu halde bu iksiri kullanmamak için inat
etmektedir. İnat ettiği sürece de daha çok bataklığa saplanmaktadır.
İşte bunun için rahmetli Necip Fazıl şöyle demişti: Durun kalabalıklar,
bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak: Hepimiz bu gidişten sorumluyuz değerli
dostlar, önemli olan kalabalıklar uymak değil, kalabalıkların helak olduğunu
düşündüğümüzde surlar gibi karşılarına dikilmektir.