Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve
selam da O’nun pak Rasulüne olsun.
İmam Şafii’ye sormuşlar: “Fitne
zamanında hak ehlini nasıl bulabiliriz?” İmam cevap vermiş: Düşmanın okunu
takip edin, o sizi hak ehline götürür.”
Şimdi bu çarşaf meselesi de biraz
böyle oldu. Bütün provokasyonlara, proje kişilere ve karalama kampanyalarına
rağmen çarşaf, tesettürün kalesi olarak dimdik ayakta…
Çarşaf, birtakım saygın hocaların
sıradan görmesine, bir kısmının da ferace ve geniş eşarbı, pardösü ve şalı,
çarşaftan daha uygun bir örtünme şekli olarak görmelerine rağmen çarşaf,
tesettürün zirvelerindeki yerini koruyor.
Evet, çarşaf, bırakın düşmanı,
dostun bile attığı oklarla delinmeyen, yırtılmayan, eskimeyen, zayıflamayan
buna karşın günden güne güçlenen en güçlü zırhtır.
Çarşaf, bizi biz yapan değerlerin
başını çeker. Köle zihniyetlilerin, çıplaklık esirlerinin, kalpleri
zincirlilerin salyaları çarşafı kirletmez.
Çarşaf, Hz. Fatıma’dan mirastır
bize. İsterse bin çeşit örtünme tarzı olsun, çarşaftır bize en çok yakışan. Vay
efendim şartlar şunu gerektirmiş, böyle olmalıymış, çarşaf günümüzde
kuşanılması zor bir tesettürmüş falan. Geçelim bunları.
Çarşaf bir hatıra değil,
yaşatılması gereken bir mirastır. İlmin Kapısı Hz. Ali’den bize bir kalem miras
kalsa, kullanmayalım, saklayalım tabi. Ancak Fatıma’dan, Aişe’den, Esmalardan
(radiyallahu anhum) kalan mirası sandığa atıp saklayamayız biz.
Kâbe’yi tavaf ederken yüzü
kapatmak haramdır. Neden? Çünkü Kâbe Allah’ın evidir ve Allah’ın huzurunda özgürlük
taslamak caiz değildir. Oraya yüzü açarak, kul olarak gidilir. Namazda da yüzün
tamamen kapatılması bu sebepten caiz değildir. O yüz o yere değecek.
Ancak Hz. Âişe’den rivayetle,
müminlerin annelerinin dahi, tavaf sırasında erkeklerin yanından geçerken kendi
istekleriyle yüzlerini kapattıklarını, onları geçtikten sonra yüzlerini
açtıklarını öğreniyoruz. Bu şu demek: Allah’ın huzurunda bile kadın, özgürlük
hakkını kullanabiliyor.
Yazık ki bu derece özgürlük
simgesi bir giysinin önemini kavrayamadan ölüp gidecekler. Yine yazık ki,
böylesi berbat ideolojilerin, yasakların, baskıların olduğu bir dönemde çarşafa
bürünebilmenin, içsel bir özgürlüğün ve başkaldırının yansıması olduğunu
anlayamadan, belki de anlayıp da kabullenemeden çürüyüp gidecekler.
Giyersin, giymezsin, giymiş
çıkarmışsındır, âlimsindir, zalimsindir, Müslüman veya kâfir, sağcı veya
solcusundur hiç fark etmez. Bu çarşafa öyle veya böyle saygı duymak zorundasın!
Kurtuluş savaşındaki ninelerimizi falan karıştırmıyorum bile. Sen! Bu çağdaki,
bu devirdeki, gözünün önündeki, sitende, mahallendeki, ülkendeki çarşaflılara
–en azından- tahammül etmek zorundasın. Vesselam.