Geçen gün Batman basınımızın manşetlerini süslediği bir
haber dikkatimi çok çekti. İlginç miydi? Komik miydi? Trajikomik miydi? Pek
anlam veremedim. Benim açımdan işin daha vahim tarafı hala da anlam verebilmiş
değilim. Çünkü başlık o kadar ilgi odaklıydı ki, büyük ihtimalle herkesin de
zihninde iyi-kötü bir yer edinmiştir.
Haberin metninde bulunan bir satırı şu şekildeydi; “Türkiye’de
en az orman yangını görülen yerlere baktığımız zaman, #Batman 4’üncü sırada yer
almaktadır.”
Orman yangınlarında Batman sondan 4. Sırada, bu iyi bir şey
değil mi? Diye soru sorulacağına hiç ihtimal vermiyorum. Bu habere iyi bir
gözle bakılabilir düşüncesinde de değilim. Maalesef ki, acıklı halimizi haberleştirmişiz.
Farkında olarak ya da olmayarak...
Son yılların şaha kalkmış güzide şehri, medeniyet beşiği Batman’ımızda
kaç tane orman vardır? Haydi diyelim ki Batman, çiçeği burnunda genç bir
şehirdir. (30 yılda orman oluşturalamaz diye düşüneyim) Peki, ya Abbasîlere,
Hamdanilere, Mervanilere, Artuklulara, Eyyubilere, Osmanlılara ve günümüze kadar
ki medeniyetlere ev sahipliği yapmış kadim Hasankeyf’imizde ne kadar ormanımız
var Allah aşkına?
Yani kısacası Batman’da orman olmadığı için haliyle orman
yangınları da olmuyor. Dağda, bayırda bir yangın var ise o da orman yangını
değil, anız yangınlarıdır. (Hazır anız yangınları demişken, Batman anız yangınları
sıralamasında kaçıncı sırada acaba?)
Türkiye’de ya da dünyanın her yerinde yeşil denince akla ilk
ormanlar gelir, bu tartışılmasız bir gerçektir. Peki, Batman’da yeşil denince
aklımıza ne geliyor sorusuna hiç cevap aradık mı? Bu soruya cevaben aklımıza
türlü türlü seçenekler gelir;
Yeşil fasulye, yeşil soğan, Batman çayında temizlenmemiş
yosunlar, ve daha niceleri...
Ormanlar, hayatın devamı için olmazsa olmaz bir değeridir.
Çünkü ormanlar azaldıkça insanlık oksijen deposunu kaybetmekle kalmıyor;
küresel ısınma da giderek daha fazla etkili oluyor. Bu nedenle bırakın Batman’ı
tüm dünyanın, ormanları gözü gibi koruması gerekiyor.
Geleceğimize nefes olmak için memleketimizin dört bir
yanında büyük bir gayretle çalışmaya gayret etmeliyiz. Gelecek nesillerimize
beton molozu mu bırakacağız. Hiç mi gelecek kaygısı yok bizde?
Her dert ve sıkıntı gibi bunun da çaresi vardır. Ormanlar o
kadar değerli ki tarifi imkansız. Bu konuda bizim yapmamız gereken, değerini
bilmek ile işe başlamak. Boş gördüğümüz her karışımızı ağaç ekmekle işe başlayabiliriz.
Bizler aklı başında ve Müslüman bireyleriz. Hz. Peygamber’in “Yarın kıyametin
kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikin” emrine kendimizi muhatap
bulmalıyız.
Bu yazdıklarımı bir zahmet herkes üzerine alsın. En yetkili
merciden tutun ben ne yapabilirim düşüncesindeki vatandaşa kadar, basından
tutun okurlara kadar, esnaftan tutun bir şeyler Satın almaya gelen müşteriler
kadar herkes elinden gelenin en iyisini yapmakla mükelleftir.
Ağaç ekiminde 2 yıldır Tarım ve Orman Bakanlığınca ve üniversitenin
Batı Raman kampüsünde güzel şeyler oluyor. Temennimiz bunun çığ gibi
büyümesidir.
Bu işin içerisinde ben-sen yok, geleceğimiz-neslimiz var.
Yeni neslimize çoraklaşmış, çatlamış, kup kuru bir çöl bırakacağımıza hep
beraber, ele ele vererek yemyeşil yarınlar bırakalım.
Ne yapılabilir diye düşündüğümüzde, her kurum kendi ormanını
oluşturabilir. Valilik, Belediye, Kaymakamlıklar, Milli Eğitim, il Sağlık,
Kızılay, STK’lar, bileşenleri olan odalar, muhtarlar, Basın ilan kurumu, Cemiyetler
ve daha yazmadığımız nice kurumlar kendi adlarına orman kurabilir, geleceğimize
nefes olabilirler.
Neden olmasın ki?
Yemyeşil, bol oksijenli yarınlar da buluşmak ümidiyle, esen
Kalın...