Servisle işe
giderken radyodan dinlediğim haberde, Ordu'nun Ünye ilçesinde Cumhuriyet
Savcılarından biri arabasını yanlış bir yere park etmiş. Komşularından biri de
bir vatandaş olarak güzel bir üslupla şu notu yazarak arabasının sileceğinin
altına bırakmış:
"Arabayı bıraktığınız alan
yol girişidir, bilgilerinize."
Ne olmuşsa bundan sonra olmuş.
Notu yazan S.U. isimli vatandaş bir polis baskınıyla evinden alınarak ifadeye
götürülmüş. Savcılık ifadesinden sonra salınmış. Bu vatandaşın, bıraktığı bir
not yüzünden polis maharetiyle karakolluk olmasından sonra savcılığa
çıkarılması devletin o soğuk yüzünün hala var olduğunu gösteriyor. Tabi konu
Adalet Bakanına kadar gidiyor. Sıradan bir vatandaşın arabası çalınsa bu kadar
gündem olmaz; ama savcının sileceği zarar görmüş diye haber Adalet Bakan'ına
kadar intikal ediyor.
Her ne kadar
Adalet Bakanı, bu savcı ile ilgili soruşturma açılmasına izin verse ve Ordu
Başsavcılığı bu konuda basına bir açıklama yapmış olsa da vatandaşın aklındaki
Devletin soğuk yüzlü memurları olan; hakim, savcı, polis ve rütbeli askerlere
olan olumsuz bakış açısını ortadan kaldıramaz. Hele Doğu bölgesinde yaşayan
bizler devletin şefkatten mahrum yüzünü iliklerimize kadar hissetmişiz. Gece
yarıları Moğolların oba basması gibi evleri basan devletin güvensiz
görevlileri, evi keyfine göre dağıtıp evin erkeğini hiç kimseye bir şey demeden
alıp götürmelerini sanırım yaşamayan yok. Tamamen güvensiz görevlilerin
insafsız insafına kalmıştı bölgemiz o dönem.
Maalesef
makamın verdiği güçle, egoları o kadar yükselmiş ki yaptıkları bir hatayı
vatandaştan biri söyleyince nefislerine yediremiyorlar. Hâlbuki O'nun yanlışını
söyleyen vatandaşı bir devlet görevlisi olarak tebrik etmesi gerekirken, O'na
bir suçlu muamelesi gibi davranması, ülkenin adaletinin kimlere emanet edildiği
varın siz düşünün.
Daha önce de
Adana Sulh Hukuk Hakimlerimden biri, alkollü bir şekilde trafik polislerine
yakalanıyor. Görevini yapan polislere güçlük çıkarıyor ve sık sık onlara
hakaret ediyor. Onların üzerine yürüyor. Çocuk azarlar gibi onları azarlıyor.
Peki bu hakim neye güveniyor? Tabi ki sırtını yasladığı makama.
Devlet ne
yaptı? Mükâfat olarak onu Van'a gönderdi. Devletin soğuk yüzünün olduğu bir
yere, devletin sürgünü ile gelmiş biri, vatandaşı devlete nasıl ısındıracaksa
artık? Nereden baksan elinde kalır. Sadece savcı olayı için değil, bu her zaman
önümüze çıkan bir sorundur.
Devleti,
babasının çiftliği gibi görüp istediği gibi at koşturma zihniyeti geçmişten
beri süregelen bir hastalıktır. Devletin verdiği üniforma veya makamı şahsi
çıkarı için kullanma hastalığı bu ülkenin ne yazık ki büyük bir sorunudur.
Seçilmiş Başbakana darbe yapanların zihniyeti de buna dahil. Ergenekon, Jitem,
28 Şubatçılar... say say bitmez. Devlete hizmet adı altında kirli işlerini icra
ettiler. Masum insaları vatana hizmet adı altında pis işlerine kurban ettiler.
Peki, bir
devlet yetkilisi nasıl olmalı? Her zaman ölçümüz İslam, modelimiz de Kur'an'ın
yetiştirdiği şahsiyetler olacak. Alın size Hz Ömer'den bir örnek:
Hz. Ömer adaletiyle nam salmış
İslam devletinin ikinci halifesi. Şiddetli ve kudretli biri! Hz. Ömer (r.a.)
bir gün hutbede cemaate şöyle seslendi:
“Ben haktan ayrılırsam ne
yaparsınız? ” Cemaat içinden bir sahabe kalkarak cevap verdi:
“Seni kılıcımla düzeltirim ya
Ömer!” Hz. Ömer (r.a.) ellerini açarak;
“Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki
ben senden gaflete düşersem, Senin adaletinden ayrılırsam, beni kılıcıyla
doğrultacak cemaate sahibim” diye şükrettim.
Tabi burada Hz. Ömer’in “hadi
oradan sen kim oluyorsun da bana yanlışımı söyleme cesaretini kendinde
bulabiliyorsun” demediğine dikkatinizi çekiyorum.
İslam'ın
bakışı nerde, laik devletin bakışı nerde. İslami eğitimden nasibini almayanın
diploması onu adam etmez. Bu ülkenin eğitim sistemi acil olarak değişmeli.
Ladiniden dini eğitime geçilmesi gerek. İslam'ın insanlığında yaşamak
duasıyla.