Gazeteye bir yazı
yazmak için bilgisayarımın başına geçerken gündem konularına da şöyle bir göz
attım. Habercilerin odaklandığı iki gündem maddelerinin olduğunu gördüm. Biri
artık hiçbir umut vaat etmeyen 6’lı masa, ikincisi seçimlere aylar kala
konuşulan erken seçim.
Her iki konu da
beni hiç sarmayan ancak zaman geçirmek için can sıkıntısından konuşulabilecek
konulardı.
Hal bu ise biz de
kendi gündemimize, kendi evimize, kendi çocuklarımıza dönelim. Biz evimizden
çıkıp akşam eve döndüğümüzde çocuklarımız biz hiç farkında olmadan biraz
büyüyorlar. Zamanla gözümüz bu durumu hiç fark etmez, biz farkına varıncaya
kadar erkek çocuklarımız sakallı, kız çocuklarımız anise(genç kız) olmuşlardır.
Tabi bu duruma
gelinceye kadar hayat ırmağında akarlarken beraberlerinde bizim zamanında
ilgilenmediğimiz veya kulağımıza çalındığında kulak asmadığımız kökleşmiş
birçok sorunu da beraberlerinde getirmişlerdir. Bazen önümüze kaldırmak
istediğimiz büyük bir taş veya yük çıkar ya! Nereden tutacağımıza şöyle bir göz
atar, etrafında dolanırız. İşte çocuklarımız da biz farkında olmadan
büyüdüklerinde beraberlerinde getirdikleri neresinden tutacağımızı bilmediğimiz
öyle sorunlarla gelmişlerdir.
Bu sorunların
etrafında dolanır dururuz. Sorunun neresinden tutacağımızı bilemeyiz. Yıllar
önce bir arkadaşım bir bez parçasını top gibi yuvarlak bir şekle sokup “Kim
bunu açabilirse ne isterse vereceğim” demişti. Biz açmaya uğraştıkça o top daha
da sertleşiyordu. Çünkü açmak için yanlış yöntem uyguluyorduk. Biz açamayınca
ona verdik. 3 saniyede açtı. Bizler de uyguladığımız yanlış yöntemlerle sorunu
çözmeye çalışırken içinden daha da çıkılmaz bir hale sokuyoruz.
Peki, ne oldu da
böyle oldu? İşler nasıl böylesi içinden çıkılmaz bir hal aldı? Önce iğneyi
kendimize batıracağız.
1-Birinci
yanlışımız çocuklarımıza Rablerini ve hayat rehberleri peygamberlerini
yeterince hakkıyla tanıtamadık. Yani ilk düğmeyi yanlış ilikledik.
2-Çocuklarımız
herhangi bir yanlışlık yaptığında onlara bağırarak onları susturduk. Hatalarını,
yanlışlıklarını onlara anlatamadık.
3-Anne isek
hakkından gelemediğimiz sorunların çözümünü bulmak yerine çocuklarımızı
babalarıyla korkutup çocuk-baba arasında gizli bir duvar ördük.
4-Eşlerimizi
içişleri bakanı olarak atayıp iyilik yaptığımızı düşündük, iç işlere hiç
karışmadık, eşim çocuklara bakar diyerek eşimizin yükünü olabildiğince
ağırlaştırdık. Teknik bir hata ile eşlerimizi agresifleştirdik. Agresif bir
anne ve gariban bir çocuğu karşı karşıya getirdik. Sonuç tabi ki kötü olacaktı.
5-Çocuklarımıza
gelişimlerine katkı sağlayan, fazla enerjilerini yakmalarını sağlayan
oyuncaklar vermek yerine, ellerine telefonlarımızı vererek zihinlerini
uyuşturduk. Yakmaları gereken enerjilerini statik yük olarak ruhlarına
bindirdik.
6-Bir Allah’ın
günü çocuklarımıza “Yapabilirsin, başarabilirsin” diye motive etmedik.
7-Çocuklarımıza
hayatın doğal kurallarını öğretemedik. Ağaçların dallarının kırılmaması
gerektiğini, çiçeklerin koparılmayacağını, yerlere tükürülmemesi gerektiğini,
yollara çöp atılmayacağını, büyüklere saygılı olunması gerektiğini… kısacası
yeterince onlarla ilgilenmedik, zaman ayırmadık.
8-“Zarokên xelkê
bûn şeytan yên me bûn ker” (Başkasının çocuğu cin gibi oldular, bizimkiler eşek
oldular) diyerek fasit bir kıyasla çocuklarımızın ruhuna kurşunlar sıktık.
9-İzah etmek, yön
vermek, yol göstermek yerine “Tu nabê zilam” (Senden bir cacık olmaz. Senden
adam olmaz” diyerek ruhlarını boğduk.
10-Çocuklarımıza
hiç sorumluluk yüklemedik. Viteslere el sürmelerini öğretmedik. Onlar da vitesi
boşa atıp baş aşağı inerlerken ilerlediklerini sandılar. Bizler de öyle sandık.
Çıkmaları gereken rampa ile karşılaştıklarında da çıkamadılar. Hayat yolunun
ortasında sorumsuz bir şekilde ortada durdular.
11-Çocuklarımıza
hiç sarılmadık. Öte yandan da peygamberimizin çocuk sevgisini başkasına
anlattık.
Böylece ihmalkâr
davranınca da sonuçta kendimizi çocuklarımızla kuralsız bir kuşak çatışması
meydan muharebesinin içinde bulduk. Bu savaşta ne yazık ki ölüler de yaralılar
da bizden olacaktı. Sağlıksız aileler de ne yazık ki böyle oluşuyordu. İğneyi
biraz daha kendimize batırırsak maddelerin sayısı artacaktır.