Muharrem ayının
10’uncu gününü idrak ettiğimizde hüznün, matemin, üzüntü ve kederin hızla
yaklaştığını hissediyoruz yüreğimizin ta derinliklerinde.
Kulaklarımız;
kanın kılıca, izzetin zillete, esaretin özgürlüğe, sevginin nefrete, imanın
küfre, hakkın batıla nasıl galebe çaldığıyla çınlıyor.
Ruhlarımız, çirkin
suratlı habis dünyalıkların işlediği cürümlerden ve bu cürümleri
işleyenleri savunma densizliği gösterenlerden dolayı daralıyor.
Kalplerimiz,
sözünde durmaz mahlûkların Resul-i Ekrem Efendimizin nazdâr
evlatlarını, göz bebeklerini, ciğerparelerini katledişleriyle yasa bürünüyor.
Gözlerimiz, rezilperest
ihanete isyan ediyor; karanlık gecelerin ünsiyetiyle gözyaşı döküyor,
ağlıyoruz. Kime mi ağlıyoruz? Neye mi üzülüyoruz? Kalplerimiz neden mi
hüzünleniyor?
Söyleyeyim
sevgili dostlar, kıymetli okurlar!
İslam
tarihinin direniş mektebinde destanlar yazıp şahadet şerbetini içen ve bu
direniş mektebinin kıymettar muallimi, şehitlerin serveri İmam Hüseyin’in
mazlumca şehit edilişine ağlıyoruz.
Makam, mevki
ve şöhret tutkunu Yezid’e boyun eğmekten ve onun kanlı ve kirli iktidarını
tanımaktansa Hüseynî ruhla direnip şehit olmayı seçen İmam Hüseyin’in yürek
burkan şahadetine ağlıyoruz.
İnsanlık
tarihinin en büyük bela, imtihan ve musibetinin yaşandığı Kerbela
çölünde aldığı onlarca ok ve kılıç darbelerine rağmen zilleti seçmeyen,
izzetlice direnip şahadete koşan şehitlerin serdarı İmam Hüseyin’in yürek
dağlayan şahadetine ağlıyoruz.
Batılın
çirkin yüzü karşısında, aşkın, sevginin, saadetin, samimiyetin, takvanın,
irfanın, itaatin, ubudiyetin, bağlılığın, kahramanlığın, kadirşinaslığın,
fedakârlığın, vefakârlığın, yiğitliğin, özgürlüğün ve şahadete
sevdanın tüm çıplaklığıyla izhar edildiği gam ve bela sahrasında şehit
edilen seyyidü-ş şüheda İmam Hüseyin’in yalnızlığına ağlıyoruz.
Hüzün ve
tasa çölü Kerbela'da yetmiş iki yareniyle, Efendimiz Resulullah (sav)’in kutlu
ve nurlu mesajının bir sonraki nesle doğru ulaştırılması için korkusuzca,
fedakârca ve izzetlice çarpışıp, gözü dönmüşler tarafından şehit
edilen İmam Hüseyin’in mazlumiyetine ağlıyoruz.
Âlemler
efendisi, enbiyalar rehberi, iki cihan serveri Ebu-l Kasım’ın göz bebeği;
Ali bin Ebu Talip ve Fatıma bint Muhammed’in ciğerparesi İmam Hüseyin’in, Yezid’in
satılmış askerleri tarafından hunharca şehit edilmesine üzülüyor, hüzünleniyor,
kederleniyor ve ağlıyoruz.
“Biz
Hüseyin’e ağlıyoruz; mazlumiyete ağlıyoruz; yalnızlığa ağlıyoruz; faziletlerin
yalnızlığına, hak ve hakikatin yalnızlığına, İslam’ın, Kur’an’ın, Resulullah’ın
yalnızlığına, Ehl-i Beytinin yalnızlığına; aslanların, yiğitlerin al kanlar
içinde yatmasına, zincirlere vurulmasına ağlıyoruz.” (http://ehli-beyt.org/)
Bu acıyı
asırlardır muvahhit yüreklere yaşatan yezitleri, yezid destekçilerini,
İslam'a, Müslümanlara, Resulullah’a ve onun pak ehl-i beytine, ashabına,
kıyamete kadar nurlu yolundan gideceklere düşmanlık edenleri Allah’a
havale ediyoruz.
Bizler yılın
diğer aylarında olduğu gibi bu ayda da, yani içinde bulunduğumuz Muharrem
ayında da asrın kahramanlarına, zamanın gizem dolu önderlerine ve şehadet
mektebinin aziz öğretmeni seyyidü-ş şüheda İmam Hüseyin’e olan sevgimizi,
aşkımızı, bağlılığımızı, sevdamızı haykırıyoruz.
Ve diyoruz ki… Sen bir sevdasın, gönüllerde taht kurmuşsun İmam Hüseyin. Sen bir sevgisin, kalplerde yer bulmuşssun İmam Hüseyin. Sen bir özlemsin, vuslatı düşleyenlere ümitsin İmam Hüseyin. Sen bir tutkusun; sen bir arzu... Sen bir aşksın. Ve öyle bir aşk ki, sadece sana meftun olanların anlayabildiği bir aşk!