Türkiye’de
gündemin çok hızlı değiştiği malumunuzdur. Her hafta değişik bir gündem ile
karşılaşıyoruz diyeceğim ama bazen günlük değişen gündem konularıyla da
karşılaşabiliyoruz. Bu hızlı gündem değişikliğinin yanında, sabitlenmiş
gündemler de yok değil. Kutlu doğum haftası, bayram tatilleri gibi…
Ve
müstemir(daimî) gündem; ekonomi gibi. Kendimi bildim bileli yoksulluk,
fakirlik, geçim sıkıntısı değişmez gündem olarak hep konuşuluyor. Altında lüks
arabası olanlar bile geçinemediklerinden yakınabiliyor, Sosyal Yardımlaşma
Kurumundan yardım alabilmek adına, ismini yazdırabilmek için fırsat
kollayabiliyor, “Diyar diyar gezdiriyor yoksulluk” türküsünü
söyleyebiliyorlar.
Bütün
bunlarla beraber vatandaşlar olarak her birimizin de Türkiye gibi haftalık, günlük,
sabitlenmiş ve müstemir(sürekli, daimi) gündemlerimiz vardır…
Bazı
acılar ve gündemler vardır ki, kalbin bir köşesine gömülmez, kalbin en işlek caddesinde
hep seyir halinde olur. Bir o yana bir bu yana gidip gelirler. Bu acı durmuşsa
ya kırmızı ışığa takıldığı için, ya da
trafik işaret ve işaretçilerine uyduğu için durmuştur ama dinmemiştir. Kürtçe’de
bu acıya “dijene” diyoruz. Biz bu acıyı genel anlamda “dinmeyen acı”
olarak biliriz. 6-8 Ekim olaylarının
acısı böyle bir acıdır.
Kurtların,
keftarların saldırılarına maruz kalan biri “o anı” unutabilir mi? Seni
yutmaya gelen vahşi dinozorların boğazında kaldığın, yutulmadığın, yutulamadığın
“O an” unutulabilir mi? Timsahların, olağan çenelerin aksine ters
gibi çalışıyor gözüken ama o gün birbirlerine yardım ederek paralel
hareket eden “iki çenesiyle” seni sıktığında, sana
diş geçirilmediği “O an” unutulabilir mi? Vahşilerin bile vahşet olarak
tanımladığı “o an” unutulabilir mi? İşte “O an” bizim
sabitlenmiş gündemimiz olarak kalmadı, müstemir gündemlerimiz arasına alındı. O
günlerin acı hatırasına çocuklarının isimlerini Yasin koyan, Riyad koyan Hasan
koyan bir nesil, o günleri, o anı unutması mümkün mü? Hele o çocuklar
hep gözünüzün önündeyse…
Hele
hele çocuklar babalarının isimleriyle müsemma ise yani babalarının isimlerini
taşıyorlarsa…
Geçen
hafta 6-8 Ekim vahşetinin, başarısız
katliam girişiminin yıldönümüydü. İçinde bulunduğumuz hafta da bizim
için vahşetin yıldönümün ikinci haftası… Gelecek hafta yıldönümünün üçüncü
haftası olacak… Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız dediğimizde
aslında bunu kastediyoruz.
Bu
yazdıklarımızın tümü; internetten bir arama motoruna yazacağınız “6-8 Ekim
2014 de Kürdistan’da neler oldu?” başlığının önsözüydü…
Arama
motorundan aradığınızda bugün maske takmamaya takan kolluk kuvvetlerinin
o gün ağır silahlarla sokaklarda gezen, kan döken, ceset parçalayan, ham
maddeleri et olan vahşi robotları takmadığını göreceksiniz.
Arama
motorundan yeterli bilgi elde edemezseniz, o günün iktidar partisinin kapısını
çalıp bilgi isteyebilirsiniz. Onlar da görmedikleri, duymadıkları
ve bilmedikleri için sizi muhtemelen Hüda-Par’ın kapısına
yönlendireceklerdir. E siz de öyle yapın!
Arama motorundan çok şey görebilirsiniz ilaveten çok havadis de duymak ve
çok acayipliklere şahid olmak isterseniz siz siz olun Hüda-Par’ın
kapısını çalınız.
Ve
dahi darbe yedikçe daha da derine batan çiviler göreceksiniz…