Amma da anlayışsız ortaklarmış şu altılı
masadakiler, ısrarla birbirlerini anlamak istemiyorlar.
Öncelikle kendilerini bir araya getiren
Kılıçdaroğlu’na karşı ancak bu kadar anlayışsız olabilirler.
Adamcağız daha ne desin, daha nasıl ilan
etsin adaylığını canım?
“Ey dünya, sana rakip geliyorum!” diye
bütün bir dünyaya haykırıyor ama gel gör ki küçücük bir odada aynı masa
etrafındaki diğer beş kişiye bir türlü duyuramıyor, pes doğrusu.
Ekrem İmamoğlu’nu ileri sürenlere
“İmamoğlu on altı milyonu idare etmeye devam edecek” diyor, böylece “seksen beş
milyonun yöneticisi ben olacağım” demek istediğini yine bir türlü
anlamıyorsunuz.
“Biz onunla baba oğul gibiyiz, o benim
oğlumdur” diyor, bunun ne anlama geldiğini zerre kadar idrak edemiyorsunuz.
Daha da gözünüzün içine sokarcasına ona;
“Gel buraya İmamoğlu, otur şuraya
İmamoğlu, ses çıkarmadan beni dinle İmamoğlu, hadi git İmamoğlu…” diye onun
kendisine itaat etmekten başka yapacağı bir şey olmadığını somut hareketlerle
gösteriyor, ama karşısındakiler anlayışsız olunca elden bir şey gelmiyor.
Laf aramızda, hani anlayışsızlıkta
Kılıçdaroğlu’nun masadaki diğer beş arkadaşından hiç de geri kalır tarafı yok.
Bir taraftan ablaları, diğer taraftan masanın altındaki yedinci ortak haklı
olarak;
“İmamoğlu nasıl oluyor da tek başına
senin oğlun oluyor, nasıl oluyor da onu sadece kendi düdüğünle yatırıp
kaldırmaya yelteniyorsun, biz olmasak İmamoğlu olur muydu, Mansur Yavaş olur
muydu, daha niceleri olur muydu?” diyorlar. Söylediğimiz gibi Kılıçdaroğlu da
anlayışsızlıkta masadakilerle yarışıyor.
İşin mizah yönünü bir tarafa bırakalım,
şu bizim altılı masadakiler istedikleri kadar her biri kendi kafasından
konuşsun ne onların ne de bizim beklemediğimiz başka şeyler olabilir.
Mesela pat diye orta yere Abdullah Gül’ün
adaylığı gelebilir son anda. Yine son anda hiç beklenmedik şekilde Ali Babacan
aday gösterilebilir.
Dikkat ederseniz birtakım oturumlarda
bunlar ucundan ucundan fısıldanmaya başladı bile.
Diyeceksiniz ki bu defa da sol taban buna
itiraz eder;
“Bizim içimizden hiç kimse yok mu ki
Ekmeleddin gibi yine sağdan birisini getirip önümüze dikiyorsunuz, bu bizim
için bir zül değil mi?” derler.
Ama unutmayın, işin gerisinde İngiltere
varsa solun tabanı boşuna bağırıp durur. Yani altılı masada son sözü
İngiltere söyler.