Ahlaki yozlaşma, Türkiye’de son yıllarda en çok konuşulan
konuların başında gelmektedir. Nesillerin seküler bir hayat anlayışını
benimseyerek maneviyattan uzaklaşması, ahlaki yozlaşma konusunun derinlemesine analiz
edilmesine sebebiyet vermektedir.
İnsanın fıtratına yabancılaşması ve toplumun değerlerinden
uzaklaşması, bir anda olmuş bir husus değildir. Nesillerin ahlak ve
maneviyattan uzaklaşması, uzun süreli bir toplumsal mühendisliğin neticesidir.
Türkiye’de cumhuriyet rejiminin kurulmasıyla başlayan
batılılaşma çabaları, dini değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Müslüman toplumun
ahlaken çözülmesine yol açmıştır. Çünkü Batılılaşma ile Türkiye toplumu, Batılı
toplumlara benzetilmeye çalışılmış ve Batı felsefesiyle hayata bakmaya
zorlanmıştır.
Ahlaki açıdan kendi toplumuna faydası dokunmayan Batı
toplumunun cumhuriyet rejiminin bidayetiyle birlikte halkı Müslüman olan
Türkiye toplumuna örnek gösterilmesinin perde arkasında, küresel bir ifsat
projesi vardır.
Bu proje toplumun din ile arasına mesafe koymasını
hedeflemiş, her fırsatta Müslüman kişi ve kesimlerin İslami yaşayışlarına engel
olmaya ve eğitim müfredatı başta olmak üzere birçok değişiklikle yeni yetişen
nesilleri Batıya özendirmeye çalışmıştır.
Batılı toplumlara benzetilmeye ve yaşadıkları hayata
özendirilmeye çalışılan Müslüman toplumda ne yazık ki zamanla çözülme ve
çöküntü yaşanmıştır. Bu çözülme ve çöküntü beraberinde seküler bir hayat
anlayışının toplum arasında yerleşmesine ve böylece ahlaksızlıkların
yaşanmasına neden olmuştur.
Bugün Türkiye’de özellikle muhafazakâr ve hassasiyet sahibi
kesimlerin çok ciddi anlamda şikâyet ettiği ahlaki çöküntü, manevi değerlerden
uzaklaşma, örfe ve geleneklere yabancılaşma, dejenerasyon ve dünyevileşmenin
başlangıcının, cumhuriyet rejimiyle birlikte topluma baskı yapılarak kabul
ettirilmeye çalışılan batılılaşma çabaları olduğunu söylememiz gerekmektedir.
Batılılaşma bugüne kadar Türkiye toplumuna ciddi anlamda
zararlar vermiştir. Bir toplumun, yabancı bir kültürün etkisinde kalarak kendi
kültürüne, değerlerine, gelenek ve göreneklerine uzak düşmesi, hatta kimi zaman
kendi değerlerine savaş açması, o kültürün sahipleri açısından bir sorun ve sıkıntıdır.
Bu sorun ve sıkıntı, neslin geleceği açısından büyük bir tehdit ve tehlike
oluşturmaktadır.
Son tahlilde genel anlamda gençlerin yaşantıları, hayata
bakış açıları, sosyolojik ve felsefi yaklaşımları, din ile aralarındaki ilişki
ve rol model olarak gördükleri kişilerin kimler olduğu ortadadır. Bu da neslin,
yeni yetişen kuşağın ne derece dejenerasyona uğradığının ve ifsat projelerinin
oklarına maruz kaldığının açık göstergesidir.
2 Kasım 2002’de iktidar olan AK Parti dönemiyle birlikte
dejenerasyon ve ahlaki çöküntünün azalması beklenirken ne yazık ve ne acı ki
tam tersi gelişmeler yaşanmıştır. Dindar insanların oylarını alan AK Parti
iktidarları döneminde ahlaksızlıklar, yozlaşmalar ivme kazanmıştır. Bunun
nedeni de, kötülüklerin, ahlaksızlıkların önünde var olan engellerin ortadan
kaldırılmasına göz yumulmasıdır.
Son yıllarda laik ve Kemalist kesimlerin beğeni ve takdirini
kazanma uğruna dile getirilen söylemler, kızlı erkekli yapılan etkinlikler,
valilik ve belediyelerin eliyle verilen konserler, değerlerimize aykırı
festivaller, toplumda var olan ahlaki çöküntünün ve kültürel yozlaşmanın daha
da derinleşmesine ve kimi ahlaksızlıkların normal görülmesine neden olmuştur.
Bugün toplumu içinde bulunduğu yozlaşmadan kurtarmak ve
muhtelif ifsat projelerine engel olmak için Müslümanlar tarafından ciddi
çalışmaların ve projelerin ortaya konulması gerekmektedir. Bunun için toplum
arasında manevi bağları güçlendirmek hedefiyle yoğun bir mesai harcamak icap
etmektedir. Eğer toplumda manevi bağlar kuvvetli olsaydı sanırım bugünkü
çöküntü ve çözülmelerden söz edilmezdi.
Biliyoruz ki manevi bağları kuvvetli olan, aslını koruyan,
değerlerine bağlı kalan, fıtrattan uzaklaşmayan toplumlar, şer odakların ifsat
faaliyetlerine karşı kendilerini ve çevrelerini muhafaza edebilmiş ve toplumsal
değerlerine yabancılaşmamışlardır. Tam tersi gelişmelerin yaşandığı toplumlarda
ise ahlaksızlık, adaletsizlik, huzursuzluk, iffetsizlik marazı toplumsal bir
sorun haline gelmiş ve neslin yanlış ve kötü işler yapmasına olanak
sağlamıştır.
Buna engel olmak, var olan bu ahlaki yozlaşma sorununa çözüm
bulmak, toplumu değiştirme ve ıslah etme bilinciyle kuşanan dava adamlarının
yola revan olmalarıyla mümkündür. Bunun kısa sürede gerçekleşmesi kolay
değildir ancak imkânsız da değildir. Zaten dava adamları da zora talip olan,
zoru başaran, engelleri aşan kimseler değil midir? Ve elbette zafer engelleri
aşanların, cennet de zoru başaranların mekânı olacaktır.