Geçen
hafta ilkokula kayıt konusuna değinmiştik. Bu hafta da liselerdeki duruma göz
atıp lise eğitimi ile ilgili görüşlerimizi yazacağız.
TEOG
sınav sisteminin kaldırılmasıyla liselere artık öncelikle LGS puanına, LGS
puanına göre öğrenci alan okulların kontenjanlarının dolmasından sonra kalan
öğrenciler de Ortaokul başarı puanına göre okudukları okula göre en yakın
liselerden başlamak üzere yerleştirilirler. Ancak liselerde kontenjan sorunu
olduğu için, her isteyen öğrenci en yakın liseye, özellikle Anadolu Liselerine,
gitme imkânı bulunmamaktadır. Dolayısıyla mahalle mektebi dediğimiz en yakın
liseye yerleşme de herkes için geçerli değildir. Kontenjan kadar öğrenciler
başarı puanına göre yerleştirildikleri için ortaokul başarı puanı yüksek
olanlar öncelikli olarak istedikleri liselere yerleşebilmektedirler.
İşte bu
aşamada adres değiştirme hilesi ortaya çıkmaktadır. Özellikle ikamet ettikleri
yerde çocuklarını okutmak istemeyen veliler, ki buna ilçelerde ve ilçelerin köylerinde ikamet
edenler dahildir, kayıt esnasında adres değiştirmek suretiyle çocuklarını
istedikleri okullara göndermektedirler. Özellikle pansiyonlu okullarda
çocuklarını okutmak isteyen veliler bu yola daha çok başvurmaktadırlar. Nedeni
de ikamet ettikleri yerdeki liselerde verilen eğitime güvenmemeleri, ya da
taşıma yoluyla çocuklarını okutmak istememeleridir. Bu sene kısmen delilen
adrese dayalı kayıt sistemi önümüzdeki yıllarda artık su tutmaz hale gelecek,
ilçelerdeki okullar boşalacak, merkezdeki okullarda yığılma meydana gelecek.
Zaten en iyi sitemi iki yıl içinde içinden çıkılmaz hale getirmekte üstümüze
yok.
Diyeceksiniz
ki, o da çocuk bu da çocuk ne fark eder. Fırsat eşitliği bakımından fark yok
ancak, evinin önündeki okulu kıl payı kaçıran öğrenciler de daha uzak okula
servisle gitmek zorunda kalmaktadırlar. Bu da ayrı bir haksızlığı ortaya
çıkarmaktadır. Ülkemizde okullar arasındaki başarı farkı yüzde 60’lar
civarındadır. Bu kadar farkın olduğu bir ortamda fırsat eşitliğinden bahsetmek
ne yazık ki mümkün değildir.
Ülkemizde
zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla liselerdeki eğitim kalitesi de düşmeye
başladı. Mesleki eğitimin cazip olmaması nedeniyle velilerin büyük çoğunluğu
çocuklarını akademik liselere, yani Anadolu liselerine göndermek için
çabalamaktadırlar. Ancak kontenjanların sınırlı olması nedeniyle bu mümkün
olmamaktadır. Bu seneki kayıtlarda da Anadolu liseleri tamamen dolmuş olmakla
birlikte, meslek liseleri ve imam hatip liselerinde ise kontenjanların bir çoğu
boş kalmış durumdadır. 28 Şubat darbesinin açtığı yara maalesef hala devam
etmektedir. İmam hatipleri kapatma uğruna ülkede bütün mesleki eğitim felç
edildi. Meslek liseleri sadece notu düşük
öğrencilerin gittiği okullar olarak algılanmaya başlandı ve ne yazık ki
öğrencilerimiz geleceği tehlikeye atıldı.
Peki
Anadolu liselerine kayıt yaptırınca sorun bitiyor mu? Yoksa yeni mi başlıyor.
Çünkü bu liseleri bitiren yüzbinlerce öğrenci var ve bunların hepsi de bir
üniversiteye gitmek istemektedir. Kontenjanlar ve işe yarar bir bölümler de az
olduğuna göre ver elini kurs merkezleri. Ne yazık ki üniversite kapısı bir
sömürü kapısına dönmüş durumda. Lise eğitimi okulda yeterli verilmediği için
veliler ve öğrenciler çareyi dershanelere gitmekte buluyorlar. Bu da büyük bir
sermaye ve dönüşümü demektir, ama aynı zamanda ailelerin maddi kaybı demektir.
Öyle ki, ailesini zar zor geçindiren aileler bile çocuklarını dershaneye
göndermek zorunda kalmaktadırlar. Peki bu da çözüm mü?
Lise
eğitimi maalesef can çekişmektedir. Ezbere dayalı sistem öğrencilerdeki öğrenme
aşkını bitirmiş durumdadır. Öğrendikleri hayatın pratik alanında uygulayamayan
bir öğrenci kitlesi ile karşı karşıyayız. Öğrendiklerinin akılda kalma süresi sadece
bir sınav süresi kadar olan öğrenciden ne bekleyeceksiniz. Hayattan kopuk
hiçbir ders kalıcı olamaz. Sınav odaklı
eğitim sistemi sadece köle yetiştirir. Üretim adına hiçbir şeyin olmadığı bu
eğitim sisteminde, tüketim çılgınları yetişmektedir. Gelinen sonuç ise başka
ülkeler için iyi bir pazar olmaktan ileri gitmemektedir.
Temelleri
sağlam olmayan eğitim sisteminin toplumu getirdiği son durum bu. Okumayan,
araştırmayan, üretmeyen, sorgulamayan ama tüketmeyi seven, sürekli eleştiren,
sürekli şikayet eden bir toplum.