Türkiye topraklarının yetiştirdiği,
Kürdistan’ın bağrından çıkan en yüce şahsiyetlerden, Müslümanların onur ve
izzet kaynağı Şeyhimizin, Şeyh Said’in direniş dolu bereketli ömrünün şehadetle
noktalanmasının üzerinden tam 95 yıl geçti. Ama acısı yüreğimizde hala taptaze…
Onun ve dostlarının o mazlumca şehadetleri hale yüreklerimizi dağlıyor, içimizi acıtıyor. Onu anarken boğazlarımız
düğümleniyor, katillerine lanet okuyoruz.
Evet, Şeyh Said ve 46 yareninin, 29 Haziran
1925'te Şark İstiklal Mahkemeleri tarafından Diyarbakır'da idam edilmelerinin
üzerinden 95 yıl geçti. Bir asra yakın… Ama sanki dün gibi… Bu acı hiç
dinmeyecek, hiç bitmeyecek, kıyamete kadar sürecek! Bu topraklarda müminler var
oldukça, imanlı nesiller varlığını sürdürdükçe Kürdistan’ın muvahhit oğlu için
ağıtlar gökyüzüne yükselmeye devam edecek,
gözyaşları hep akacak.
Şeyh Said’i Müslüman Türkiye halkı için,
Müslüman Kürdistan halkı için, ümmet için bu kadar değerli kılan nedir acaba?
Çok az kimseye duyulan bu sevginin, muhabbetin, aşkın, özlemin sebebi nedir?
O kimdi ki onun için ciğerlerimiz bu kadar
yanıyor? Bir asra yakın zaman geçmesine rağmen acısı, özlemi, hüznü yüreğimizi
yakmaya devam ediyor. On yıllardır bin bir iftira kampanyası, karalama
furyasına rağmen on milyonların, yüz milyonların sevgilisi olmaya devam ediyor.
Bunun tek bir cevabı olabilir: O bu
toprakların Hüseyin’i idi! Hüseyin nasıl ki ümmetin dirilişi, uyanışı için
gözlerini kırpmadan başını keskin kılıçlara, vücudunu mızraklara teslim etti;
şeyh Said de Muhammed Mustafa’nın dininin, ümmetin namusunun ayaklar altında
çiğnenmemesi için kendini kurban etti.
Kesinlikle Kerbela kıyamının hedef ve misyonu
ne idi ise Şeyh Said ve arkadaşlarının kıyamının hedef ve misyonu da aynıydı.
Şeyh Said önderliğindeki kıyam hareketi İmam
Hüseyn`in Peygamberi misyonunu taşıyor kesinlikle. Yukarıda ifade ettiğim gibi nasıl
ki İmam Hüseyn ve Peygamberin Ehl-i Beyti, yok olma tehdidi altındaki İslam
şeriatını, Peygamberin aziz dinini tekrar ihya için tereddüt etmeden canlarını
feda ettiler, mübarek kanlarının ıssız Kerbela çölünde mazlumca dökülmesine
rıza gösterdiler; aynı şekilde Şeyh Said ve dava arkadaşları da İslam’ın
izzetini korumak için korkusuzca ölüme atıldılar…
Evet,
Şeyh Said buydu işte. İslami mücadelenin, İslami direnişin bir öncüsü, Müslüman
Kürt halkı için bir özgürlük rehberi, yolumuzu aydınlatan bir meşale, bir ihya
önderiydi. Cihat ve irfanın, silah ve tespihin bir araya gelmesiyle ne
harikaların ortaya çıkacağını, nasıl destanların yazılacağını gösteren bir
tarikat büyüğüydü.
Genç
nesil bu büyük önderi, direniş ve özgürlük önderini tanımalı. Bir asırdır
okullarda okutulan Şeyh Said isyanı masalını, Kürt milliyetçisi, İngiliz ajanı
safsatasını gerçek İngiliz ajanlarının yüzüne çarpmalı. Adalete, onura,
özgürlüğe, barışa susamış gönüller, idam sehpasında biten destansı direnişin
öyküsünü her yönüyle bilmeli. İdama kahramanca yürüyen, Amed`in göğünün, ağaç
ve taşlarının şahitliği altında onur ve özgürlüğün destanını yazan bu kahramanı
ve kahraman dava arkadaşlarını iyi tanımalı. Tanımalı ki sahte kahramanları da
bilsin. Kürt halkının özgürlük kahramanı geçinip de kendini Batıya satan
şarlatanları da bilsin.