Kaç gündür Suriye ile yatıp kalkıyoruz. Esed zamanındaki uygulamaları hayretle karşılıyoruz. Televizyon muhabirleri vahşet diyerek haber yapıyorlar. Mikrofonu birilerine uzatırken konuşmacılar şaşkınlık belirten ifadeler kullanıyorlar.

Televizyon programlarında uzman diye konuşanlar, genellikle aynı kişiler oluyor. Örneğin emekli askerler savaş dışındaki konularda da görüş beyan ediyorlar. Esas olan herkesin uzmanlık alnına göre konuşmasıdır.

Peki ya işkence konusunda kim konuşacak? Türkiye’de işkence konusunda uzman sayılacak birileri var mı? Hani geçmişte işkence yapıp şu an emekliye ayrılan ve geçmiş tecrübelerinden istifade ile Sednaya Hapishanesindeki işkence aletlerini bizlere yorumlasa diyorum.  

Sahi bu şekilde medeni cesaret gösterip “Ben 12 Eylül ve 28 Şubat’ta gözaltındakilerini Filistin askısına aldım, falakaya yatırdım, elektrik şoku verdim” şeklinde açıklama yapıp Suriye’deki işkenceleri bunun üzerinden yorumlayacak biri çıkar mı?       

Mesela şöyle diyebilir: “Ben insan vücudunda işkenceye hassas bölgeleri biliyorum. Örneğin meme uçları elektrik verilebilecek yerlerdir.” Gerçi uzmanları bilir ya meme uçlarından farklı hassas noktalar da var ama hayamız ve Gazetemiz bu yerleri yazmamıza izin vermez.

Şöyle devam edebilir şu bizim uzmanımız: “İnsan vücuduna elektrik şoku uygulandıktan sonra su isteyen mağdura su verilip verilmeyeceğini ancak ben bilebilirim. Ya da Filistin askısına alınan kişinin omuz liflerinin kopmaması gerekir, bunun ayarını ancak ben yapabilirim. Bak en önemlisi işkenceye alınan kişinin gözü kapalı olması lazım. Yoksa karşıdaki kişi işkencesini görüp uzun zaman sonra bile olsa intikam eylemlerine girişebilir.”

Gayet haklı. 12 Eylül’de meşhur Diyarbakır Cezaevinde, İç Güvenlik Komutanı olarak görev yapan Esat Oktay Yıldıran, görev süresinden çok sonra 22 Ekim 1988’de İstanbul Ümraniye’de öldürüldü. Diyarbakır Cezaevinde, 1981-1983 yılları arasında kötü muameleden 34 kişi ölmüştü ve bunların çoğundan Yıldıran sorumlu tutulmuştu.

Bu mahpuslardan biri Bedii Tan idi. Eski HDP Milletvekili Altan Tan’ın babası olan bu şahsa lağım suyu içirilmişti. Sonra yediği dayakların etkisiyle de hastalandı ve vefat etti.

Yüzbaşı rütbesiyle görev yapan Esat Oktay Yıldıran’ın yaptığı işkencelerden bir demet: Jo isimli köpeğini saldırtmak, dayak, kadın veya erkeklere cinsel işkenceler, çıplak şekilde spor yaptırmak, İstiklal Marşı dinleterek dayak ve en iğrenci dışkı yedirmek. Bu sayede The Times gazetesi, burayı "Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi" arasında gösterdi. 

Aslında bu liste daha kabarık. Ancak bahsettiğim endişelerle yazamıyorum. Türkiye’de mezkûr yüzbaşının isminin verildiği bir okul var desem herhalde şaşırırsınız. Gerçi bu isim sonradan kaldırıldı ama İzmir Buca Belenbaşı İlkokuluna, Esat Oktay Yıldıran ismi verilmişti.

Aslında 12 Eylül sonrası yapılan işkencelerden bahsedelim derken 28 Şubat’a yerimiz kalmadı. Post modern denilen bu darbe sonucunda İslami görüşlerinden ötürü nice kişi mağdur edildi. Kalıcı hastalıklara yakalanıp cezaevi sürecinden sonra ölenler oldu. Hatta bu işkenceler sırasında, Diyarbakır’da Murat Birlik ve Abdusselam İrdem vahşice katledildiler.

Diyeceksiniz ki bu işkence yöntemlerini sen nereden biliyorsun, yoksa sen bir işkence uzmanı mısın?

Evet, ben bir işkence uzmanıyım. Ama işkence edilenlerin tarafında olan bir uzman.