Sosyal medyaya yönelik
bir düzenlemenin getirileceği söyleniyor. Oldukça gecikmiş bir karar olmakla
beraber, beraberinde çok ciddi tartışmaları da getirdi. Şimdiye kadar her türlü
şirretliklerini, melanetlerini, kin ve nefretlerini açıkça sergileme zemini
olarak kullanan güruhlar büyük bir gürültü koparma çabasına girdiler. Ama bir
şekilde olumsuz etkilenen büyük bir kesim ise bu düzenlemenin acil olarak,
hukuki ve adil bir zemine oturtulması gerektiğini haykırdılar.
Hukuksuzluğun insanlar
arasında en büyük problem olduğunu hemen herkes kabul eder. İster daha önceki
dönemlere bakalım, isterse şimdiki insanların birbirlerine yönelik uygulama ve
muamelelerine bakalım; göreceğiz ki en büyük sıkıntı hukuksuzluktur. Birbirlerinin
hukukuna saygı göstermeyenlerin başvurdukları uygulama ve yöntemler;
beraberinde insanları rencide eden baskılar, yaşamlarına müdahaleye varan
zulümler, ülkelerini tarumar eden savaşlar ve nihayetinde onları yeryüzünde
silip yok eden katliamların sebebi haline geldi.
Hukukun üstünlüğünün
olmadığı yerde, güçlü olanların borusunun öttüğünü biliyoruz. Çoğu zaman
yargının kollayıp koruduğu ‘bu borulardan’ neler aktığını söylemek bile pek
mümkün değildir. Ama hukukun üstünlüğünün herkesçe kabul edildiği, hukukun da
herkese eşit ve adil uygulandığı bir yerde özgürlükler rayına oturmaya
başlayacaktır.
Bize göre ve size göre
hukukun işletilmeye çalışıldığı bir yargı sisteminin ızdirabını yaşıyoruz. Bir
de yeni gelişen teknoloji ve uygulamaların çok gerisinden gelen yargının;
birilerinin kin, nefret ve düşmanlığını açıkça sergilemesine mani olamıyor.
Bireylerin hakarete uğraması, itibar suikastına kurban gitmesi bir tarafa;
bütün bir toplumun inanç değerlerine saldırıda bulunmayı ve kutsallarına açıkça
hakaret etmeye bile engel olunamıyor.
Sahte hesaplarla kişi
ve kutsallara yönelik her türlü hakaretin yapılabildiği ve hesabının
sorulamadığı bir sosyal medya zemininden bahsediyoruz. Yalan uydurmanın ve
iftira atmanın, özgürlük zannedildiği bu zeminde, mağdur olanların haddi
hesabı yoktur. Mağduriyetlerin giderilmesi noktasında bir çare olacaksa, bu
düzenlemenin çok acil bir şekilde çıkarılmasını bekliyoruz. Hele yalan, iftira
ve hakaret edenlerin; yalan, iftira ve hakaretlerinin sosyal medya üzerinden
mahkemeler eliyle, defalarca ifşa edilmesi ve ciddi maddi cezalarla karşılık
bulması gerekmektedir.
Bizim söz söyleme,
düşünce belirtme ve haber yapma özgürlüğümüz, başkalarının izzet ve şerefini,
namus ve haysiyetini, inanç ve kutsallarını incitmemelidir. Hakaret ve saldırı
özelliği taşımamalıdır. Asla yalan ve iftira boyutuna gelmemelidir. Başkalarına
yönelik yapılan bir incitme özgürlük değil, nezaketsizliktir. Başkasının namus
ve haysiyetine yönelik yapılan haber, özgürlük değil; iftira ve rezilliktir.
Bireylerin kişilik haklarına yönelik kasteden söylemler özgürlük değil; yalan,
kara propaganda ve şerefsizliktir. Hele inançlara yönelik saldırı ise;
günümüzde ‘Ebu Cehil’in torunu olma zilletidir.
Neticede İslam
Hukukunun üstün olduğu bir zeminde, neyi söyleyebilecek, nerede sükut edilecek
bellidir. Yalan haramdır, iftira haramdır, dedikodu haramdır, kişilerin onur ve
haysiyetlerini, can ve namuslarını zedeleyecek ‘söz ve imalar’ kardeşliği
kastettiği için yine haramdır. Bu kadar haramın söz konusu olduğu bir yerde, izzetli
ve şerefli insanlar bu kötülükten beridirler.
Herkesin hukukunun
üstün olduğu yerde, herkesin bu durumu kabul ettiği bir zeminde; insanların
özgürlüğünden bahsedilebilir. Birilerinin bizi incitmesini istemiyorsak, biz de
başkalarını incitecek söz söylememeliyiz. Birilerinin bize hakaret etmesini
istemiyorsak, biz de başkasına yalan ve iftirada bulunmayacağız. İşte bu
durumda, birileri haddini aşarsa hukukun üstünlüğü yakamıza yapışmalıdır. Eğer
yeni düzenleme, bu ‘hukuki üstünlüğü’ getiriyorsa baş göz üstüne. Yok, eğer
yine ‘birilerinin borusunun’ ötmesine zemin hazırlayacaksa; bugüne kadar bu
mecrada mağdur olanların hakkı, zalimlerin boyunlarına dolansın.