Müslümanlar
Mekke'den Medine'ye hicret ettiklerinde, Medine'de İslam’ı kabul eden Müslümanlarla
birlikte küçük bir topluluk oluşturdular. Medine’de Yahudi ve Hristiyanlar da
vardı. Sayıları üç yüz, beş yüzü ancak bulan bu Müslüman topluluğa inen ilk
şer’i ayetlerden biri de nedir biliyor musunuz? Bakın Nisa Suresi 29. ayetinde
Rabbimiz “Ey
iman edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticaret dışında mallarınızı aranızda
haksızlıkla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok
merhametlidir” diye
buyuruyor.
Ayetin
anlamı çok derindir. Çünkü yüzyıllar sonra, dünya nüfusunun beşte birini
oluşturacak ve bünyesinde, ülkeler, kıtaları barındıracak İslam toplumunun doğru
bir zeminde yetişmesi ve kuracakları medeniyetin temel taşlarının sağlam inşa
edilebilmesi için insani ilişkilerin doğru tesis edilmesi gerektiği
vurgulanmaktadır. Rabbimiz Müslümanların inşa edecekleri İslam binasının,
temelini atarken ticaretin ve iktisadi ilişkilerin doğru ve karşılıklı rıza
dahilinde yapılmasını emir buyurarak, ileride büyük bir medeniyet teşkil edecek
İslam toplumunu hazırlamayı murat etmektedir. Ayet, ayrıca gayrı meşru
yollardan sağlanan kazancın hedeflenen İslam toplumunu inşa edemeyeceği yönünde
anlam içermektedir.
Çünkü,
ayetin devamında kazancın gayrı meşru olduğu durumda, Müslümanların kendilerini
öldürmüş olacakları belirtilmiştir.
“Ey iman edenler mallarınızı aranızda
haksız yere yemeyin…” Yani Karanlık finansal işler çevirmeyin, İnsanları
dolandırmayın. Mallarınızı çıkar ve menfaat elde etmek için mevki ve makam
sahiplerine rüşvet olarak yedirmeyin. Devlet makamlarına yakın durmak,
ihaleleri kazanmak için gayrı meşru yollara tevessül etmeyin. Belli bir ücret
karşılığında çalışıyorsanız ücretinizi hak edin. Sekiz saatlik mesaiden birkaç
saat çalışıp geri kalanını keyif çatarak, kazancınıza haram karıştırmayın.
İşveren iseniz, işçinizin hakkını tastamam verin. Onlara zulmetmeyin.
Yasalardaki boşluklardan faydalanarak kamunun malını çalmayın. Hırsızlık illa
birisinin evine girerek parasını çalmak değildir. Milletin malını çarçur edip
hileli işlerle devleti soyup soğana çevirmekte hırsızlıktır. Neticede vatandaşa
yapılacak hizmetler aksayacaktır.
Neye inandığımızı tam manasıyla
idrak etmemiz ve inandığımız şeyin kesinliği hususunda emin olmamız gerekiyor. Çünkü
imanımızın ölçüsü nispetinde davranışlarımız şekillenmektedir.
Bizler,
Müslüman insanlarız ve vicdan sahibiyiz. Bizim yüksek bir makama vereceğimiz
bir hesabımız var. Dolayısıyla yaptığımız işlerde vicdan seviyemizin yüksek
olması gerekir.
İktisadi
ve ticari işler bozuk gittiğinde, helal ve haram kazanç birbiri ile
karıştığında ne mi olur? En başta toplum yozlaşır ve güven mefhumu kaybolur.
Artık çok çirkin suçlar işlenmeye başlar.
Gayrı meşru yolların oluşturacağı tahribat, toplumda huzursuzluk, anarşi,
cinayet, kaos, hırsızlık gasp, yetim malına el uzatmaya kadar gider.
Hizmetlerde aksamalar, kural ve kanunların işlevsiz kalmasına neden olur ki
ayette geçen “kendinizi öldürmeyin…” ifadesi tam da bunu açıklıyor.
Kendimizi, çok akıllı zannedip oradan
buradan insanların kafasını karıştırarak insanları kazıklayarak elde edeceğimiz
para ile rahat edeceğimizi zannederiz. Ancak kazanılan haksız kazanç eninde
sonunda yakamıza yapışacak ya kişisel hayatımızda ya da aile hayatımızda
bedelini bir şekilde ödeyeceğiz.
Helal
kazanç bereketiyle, haram kazanç ta sıkıntısıyla gelir. Piyangodan kazandığınız
para ile cami yaparsanız o camide ne kavgalar ne huzursuzluklar olur
bilemezsiniz. Haram para ile ibadet yapılmaz. Sağlığınız için zararlı olan bir
şeyi tüketip sonucunda hayır umamazsınız. Ağzınıza zehir alıp, sağlık
bekleyemezsiniz. Kanalizasyon suyu ile
bulaşık yıkayamazsınız.
İslam medeniyetinin tohumu mesabesindeki
bir avuç Müslüman olan Medine İslam topluluğunun yetişmesinde en önemli
noktalardan birinin iktisadi ve ticari ilişkiler olduğunu galiba şimdi daha iyi
anlıyoruz.
Bugün ki yozlaşmamızın ve
huzursuzluğumuzun temelinde de acaba kazancımızın temiz olmaması ve yaptığımız
ticarete haram karıştırmamızın etkisi yok mudur?