Bir zamanlar, Avrupalı filozofların
ve entelektüellerin hayal ettiği birleşik Avrupa fikri 20. Yüzyılın 2.
yarısından itibaren yarım asırı aşkın bir süredir başarıyla yürümeyi
sağlayabilmiştir. İkinci Dünya savaşının büyük yıkımlar getirdiği Avrupa
devletlerinde milyonlarca insan öldü ülkelerin alt yapısı çöktü. Almanya Fransa
Polonya Avusturya yıkımı yaşadı. Avrupa Devletleri arasında kin ve
düşmanlıkları bitirmek için bir gurup devlet adamı 1945-1950 yılları arasında
girişimlerde bulundu. 1950 yılında Belçika, Federal Almanya, Fransa, Lüksemburg,
Hollanda
ve İtalya'nın katılımıyla Avrupa Kömür Çelik Topluluğunu kurularak ilk
adımı atmış oldular.
Bir zamanlar savaşların nedeni olan
hammadde yani kömür ve çelik madenleri Avrupanın barış ve refahı için ortaklık
gerekçesi oluvermişti. Bu altı devlet bu fikri geliştirerek kendi aralarında
ortak pazar oluşturmak için Roma antlaşmasını imzalayarak Avrupa Ekonomik Topluluğunu
meydana getirdiler.
En nihayetinde 2007 yılında
Bulgaristan ve Romanya 2011 yılında da Hırvatistan'ın dahil olduğu bu birlik 28
üye ülkeden oluşan güvenlikten ekonomiye kendi içinde kültür ve demokratik
değerler etrafında kalıcı barışı tesis eden, kendi milletlerinin refahını
önceleyen Avrupa Birliği yarım asırdan fazladır varlığını devam ettirmektedir.
Bu arada Türkiye 1963 ten beri bu
birliğe katılmak istemektedir Ancak bilinçli bir şekilde müslüman ülke olduğu
için birliğe alınmamaktadır.
Bütün bunları niye anlatıyorum.
Sürekli birbirlerini yiyen ve geçmiş
tarihlerinde sömürü, kan ve gözyaşından başka bir sermayeleri olmayan farklı
etnisiteye sahip yer yer birbiriyle düşman bu milletler, menfi çıkarları için
böyle bir birlikteliği başarıyor da, İslam dünyası neden kendi içinde buna benzer
bir birliği oluşturamıyor.
Son yarım asırdır, düşmanlarımız
tabiri caizse ümüğümüzü sıkıyor. Şeref ve onurumuzu çiğniyor. İşte Filistin, Keşmir,Irak,İran Suriye bütün
islam beldeleri hepsinde kan ve gözyaşı... İslam halklarının namusuna ve
haysiyetine el atan düşmanlarımıza karşı bize ne oluyor ki bir varlık
gösteremiyoruz. Hiçbir insani medeniyet geçmişi olmayan, bu barbar kavimler
gibi olamıyoruz. Açıkçası bu benim onuruma dokunuyor.
Geçmişinde hak ve adaleti yüceltmiş,
medeniyetler kurmuş, bu aziz ümmete ne oldu ki başını dizleri arasına almış yas
tutmaktan başka bir şey yapamıyor. Üstelik tek taraflı bir saldırıya maruz
kalmış değiliz. Belki daha kötüsü, düşmanlarımız yumuşak koltuklarda, içki
kadehlerini yudumlayarak dev ekranlar karşısında birbirimizi boğazlamamızı film
seyreder gibi izliyor. Hadi, Allah rızası için bir araya gelemedik. Kendi
evlatlarımızın geleceği için de mi? bir şeyler yapamıyoruz. Hala
ihtilaflarımızı harlayıp, ittifak ettiğimiz büyük düsturları ne zamana kadar
öteleyip aklımızı kullanmayacağız. Ne zamana kadar emperyalistler avcı biz av
olacağız.
Bizde olup da onlarda olmayan, Asrı
Saadet gibi bir adı mutluk zamanı olan dönemimiz var. 600 yıl milletlerin huzur içinde
yaşadığı Osmanlı Devletimiz, Endülüs gibi ilim ve medeniyet havzamız, hataları
ile beraber Abbasiler, Emeviler. Selçuklular gibi kurduğumuz medeniyetler var. Ancak
gelin görün ki sömürgeci hırsız Avrupalı katillerin başardığını başaramıyoruz.
Bizde şeyh Ahmet
Yasin gibi ümmeti Allah şikayet ediyoruz. Onun dediği gibi:
Bir halk yok mu?
Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?.. Şerefli
direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!.
Ve zaman, Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç'in .... "Ve her şey bittiğinde
hatırlayacağımız düşmanlarımızın sözleri değil dostlarımızın sessizliği
olacak." sözlerini söylerken ne kadar haklı olduğunu gösterecek.