382

 

7 Haziran Milletvekilliği genel seçimleri sonuçlandı. Sonuçlar birçok kişi için sürpriz oldu. Ancak olayın aslı göründüğü gibi değil.

Aslına baktığımızda halkın sandık başına giderek yöneticilerini seçtiği bir rejimin adı olan Demokrasi, halkın yönetimi, halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına gelen siyasi yönetim biçimidir. Ancak bu bize anlatılan ve gösterilen kısmı, gerçek böyle midir? Gerçekten 4-5 yılda bir yapılan seçimlerle yöneticileri halk mı seçiyor yoksa, uçak otomatik pilota bağlı iken uçağı sürdüğünü zanneden 2.kaptanlar gibi halk olarak bizlere de birileri "demokrasi" ve "seçimler" diye bir oyun mu oynuyor? 

Geçen yıl "Senaryoya bakalım!" adlı yazımda: "Televizyonda bir dizi veya sinema izlediğimizde o yapımda rol alanlardan bazılarını iyi, bazılarını kötü olarak tanırız. Bazılarını cesaretli, bazılarını korkak, bazılarını da namus düşmanı olarak tanırız. Ve bu kişilerin gerçekte o karaktere sahip olduklarını zannederiz.
Oysa şunu hesap etmeyiz; bu sanatçılara bu rolleri, bu görevleri veren aynı kişi veya kişilerdir. Bu sanatçılara bu rolleri veren yönetmen bir ve o senaryoyu yazan kişi veya kişiler birdir. Senaryo yazılırken, kimin hangi rolleri oynayacağı belirleniyor ve o sanatçılar kendilerine verilen rolün gereğini yerine getiriyorlar. Yoksa iyi rolde oynayan kişi; gerçek hayatında iyi bir  karaktere sahip olmadığı gibi kötü rollerde oynayanlarında gerçek hayatlarında kötü oldukları anlamına gelmez. Diğer rollerde oynayanlar içinde durum aynıdır." (1)

Buradan siyaset ve seçimlere geldiğimizde aslında "üst akıl" veya egemenliği ellerinde bulunduran hakim güçlerin halka soruyormuş gibi gösterip aslında kendi istek ve planlarını halk eliyle yapmak istediklerini görürüz.

Bu güçler kimin seçimlerde kazanmasını veya başarılı olmasını istiyorlarsa onların önlerini açıyorlar. Kendi yaptıkları plana hangi parti daha iyi hizmet edeceğini düşünüyorlarsa onun önünü açıyorlar. İktidara gelmek isteyen partilerin seçimlerden önce ABD'ye gezi yapmaları ve oradan icazet alma meselesi var. Ecevit, Demirel, Erbakan, Özal, Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Demirtaş'ta bu yoldan geçtiler. (2) 7 Haziran genel seçimlerinden sonra kilit parti olan MHP’yi de ABD’liler ziyaret etti. (3)

12 Eylül sonrası bozulan Türkiye imajı ve ekonomisini düzeltmek için hakim güçler Özal'ın önünü açtılar. Tabi bu güçler o kadar ustalar ki, topluma bunu fark ettirmiyor. Çünkü bazen toplumu yanıltmak için karşı gibi görünürler. Yani bazılarını överek severek bazılarını da döverek iktidara yükseltirler halkın eliyle.

Özal'dan sonra Demirel-Erdal İnönü koalisyonu oldu ve sol parti döneminde en çok sola darbe vurdular. Daha sonra oluşan imaj ve kan kaybını önlemek ve en önemlisi de yükselen İslami sesi kısmak için Merhum Erbakan Hoca'nın önünü açarak, 28 Şubat'ı gerçekleştirdiler. Abdullah Öcalan'ın 12 Şubat 1999'da paketlenip Türkiye'ye getirilmesinden sonra yükselen Milliyetçi dalgayı kırmak ve Öcalan'ı astırmamak için karşıt görünen iki milliyetçi parti olan DSP ve MHP'yi iktidara getirerek, hem Öcalan'ı astırmadılar hem de milliyetçi dalgayı törpülediler. Yani ancak onlar eliyle yapabileceklerinden onları iktidara getirdiler.

 

Daha sonra yeniden bozulan imaj ve ekonomiyi düzeltmek için AK Parti'nin önü açıldı. Ak Parti derin devletle mücadele ediyor görüntüsü verdi ve birçok alanda önemli adımlar attı.  Ona yönelik birçok kurulan kumpas akim kaldı. Hatta kendi derin devletini kurduğu veya ele geçirdiği söylendi. Tabi düz mantık bunu söylüyordu bize. Fakat 7 Haziran seçim sürecinde Ak parti'nin ipinin hâkim güçlerce çekildiğini gördük. 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *