İklim değişikliği, çevre sorunları,
küresel ısınma, kuraklık, artan nüfus vb. sorunlar devam ederken Aralık 2019’da
Çin’de ortaya çıkan ve tüm dünyayı esir eden Kovid-19 salgını, üretim ve
tedarik zincirine büyük bir darbe vurdu. Dünya üretim, tedarik ve ticareti
henüz toparlanmamışken, 24 Şubat 2022 günü Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi
sonrası gıda krizi ve tedariki konusunda küresel çapta kriz yaşanmaya başladı.
Yaşanan küresel gıda krizi, gıda üretim
ve tedariki tehlikesi ve açlık ihtimali karşısında birçok ülkede gıda sorunu
“milli güvenlik” meselesi haline geldi. Durum bu kadar net ve vahim iken
ülkemizde ve bölgemizde anlamsız bir şekilde yıllardır tarım arazileri sanayi,
konut ve turistik tesislerin yapımı bahanesiyle imara açılıyor.
Gıdanın bu kadar önemli ve stratejik bir
hal almasıyla her bir karış toprağın önem kazandığı günümüzde tarım alanlarının
artırılması, çiftçilerin desteklenmesi ve gıda üretiminin artırılmasının
sağlanmasının elzem olduğu bir sürece doğru giden dünyamızda tarım arazilerinin
imara açılmasını anlamak mümkün değildir. Tarım arazilerinin betona dönüştüğü
bir yerde hayvancılığın olması da mümkün değildir. Beton yapıların insanlığa
vereceği bir şey yoktur. Ancak gıdanın olmadığı bir dünyada hayatın olması
tasavvur edilemez.
Bu vurdumduymazlık ve aymazlık hali böyle
devam ederse yakın gelecekte muhtemel bir gıda ve su savaşı tehlikesi ile
insanlık karşı karşıya kalabilir. Bu tehlike karşısında tarım alanları ve su
kaynaklarının korunması ve etkin kullanılması amacıyla gerekli projeler
geliştirilmeli ve tedbirler geciktirilmeden hayata geçirilmelidir. Bugün adım
atılmazsa yarın geç olabilir. Önümüzdeki süreçte gıdanın petrolden de altından
da betondan da çok daha kıymetli olduğu görülecektir. Daha fazla geç kalmadan
gerekli hassasiyeti göstermeliyiz. Sadece “5 Aralık Dünya Toprak Günü”
vesilesiyle tarımın önemine dikkat çeken yüzeysel açıklamalar ile bir yere
varamayız.
Yaptığımız araştırmada ülkemizde tarım
alanlarının miktarı 2001 yılında 26 milyon 350 bin hektar iken, 2021 yılında 23
milyon 137 bin hektara gerilediği görülüyor. 3 milyon 213 bin hektar tarım
arazisi kaybı yaşanmış. Tarım ve hayvancılık teşvik edilip üretimin artırılması
için ne gerekiyorsa yapılması gerekirken, tarım arazilerinin gittikçe erimesi
ilerde yaşayacağımız felaketin habercisidir. Gelecek nesilleri düşünerek bu
tehlikenin farkında olunmalı ve bu sorunun önüne geçilmelidir.
Sanayi yatırımları ve konutlaşmada tabi
ki lazımdır ve olması gerekir. Ancak bunun çözümü tarım arazilerini işgal etmek
olamaz. Bu yatırımlar pekâlâ tarıma elverişli olmayan zeminlerde yapılabilir.
Bu durum özellikle deprem tehlikesi olan bölgelerde olmazsa olmaz bir tedbir
olmalıdır.
Hayat kaynağımız toprağın, tarım
arazilerinin çiftçilerin kullanımına verilmesi için adımlar atılması
gerekirken, birçok ilde arazi sahiplerinin ve rant lobilerinin baskısıyla tarım
arazileri hoyratça imara açılarak çok katlı ve lüks binalar yapılıp
şehirlerimize ve gelecek nesillerimize ihanet ediliyor. Tarım arazilerini yeni
imar alanı olarak açmak yerine, bakanlık eliyle “kentsel dönüşüm
projesi” adil bir şekilde hayata geçirilmelidir. Böylece hem tarım
alanları kurtulur hem de şehir merkezlerindeki eski mahalleler de canlandırıp
değerlendirilmiş ve şehirler nefes almış olur.
Bir başka sorunda, tarım arazilerinin
imara açılarak sağlam olmayan zeminlere çok katlı binaların yapılmasına izin
verilmesi ile muhtemel depremlerde yaşanacak yıkım ve yüksek can kayıplarına
zemin hazırlanmaktadır. Bunu yapan veya göz yuman yetkililer bunun müsebbibi ve
sorumlusu olduklarını unutmasınlar.
Selam ve dua ile…
0 yorum