Önceki yazımızda “cehennem bir blöf, bir
korkutma mı” demiştik.
Bu haliyle konumuz yarım kalmış
sayılacağı için cenneti de aynı bakış açısından ele almaya çalışalım.
Cehennemi bir kurusıkı korkutma gibi görenler
gibi cenneti de bir teselli olarak görenlere de rastlıyoruz.
Evet, Müslümanlar olarak biz cennete de
kesin ve yakîn bir imanla iman ediyoruz.
Dirilişten, hesaptan sonra Rabbiniz
cenneti hak edenleri yeniden yaratıp inşa edecek, hem de en mükemmel bir
şekilde, en güzel bir vücutla, en olgun bir ruh ile ve hem de bekârlar,
bakireler olarak. (56/36)
Cennet ehlinin her birine yerler gökler
genişliğinde cennetler verecek. Ve orada eşleriyle birlikte karşılıklı tahtlar
üzerinde, gölgeliklere kurulacaklar.
Bu dünyada evlilik hayatını en mükemmel
bir şekilde sürdüren örnek çiftler bile kesinlikle gönüllerince mutlu bir hayat
yaşayamamışlardır.
İşte cennet hayatında bütün bu pürüzler
giderilecek.
Yüzleriniz Allah’ın nimetiyle, cennete
kavuşmuş olmanın parıltısıyla aydınlanacak ve aydınlatacak.
Canları neyi çekiyorsa, gözleri neden
zevk alıyorsa, neyi istiyorlarsa hepsi emirlerine âmâde olacak.
Bunları elde etmek için dünyadaki gibi
kesinlikle hiçbir zahmet ve meşakkat çekmeyecekler. En güzel gölgeliklerde, pınarlarda
ne yakıcı bir güneş ne bir dondurucu soğuk. Tadı ve kokusu asla bozulmayan su
ırmakları, aynı şekilde bozulmak nedir bilmeyen süt ırmakları, içenleri zevkten
mest eden şarap ırmakları, en güzel bal ırmakları...
Artık bir daha ölmeyecekler, ikinci bir
defa ölümü tatmayacaklar.
Ve bu muhteşem hayat asla bitip
tükenmeyecek, artık ebedi mutluluk yurdundadırlar!
Ve artık durmadan Rahim olan Rabbinizin
selamına muhatap olup duracaklar!
Cennette ne yana baksalar ne tarafa
yönelseler her tarafta nimet görecekler, servet ve ihtişam görecekler, saltanat
görecekler!
Kısacası, öyle muhteşem bir son durak ki,
Allah Teala’nın buyurduğu gibi, “Yarışılacaksa işte bu cennet için yarışılsın,
nefes tüketilecekse, bu cenneti elde etmek için tüketilsin.” (83/26)
Baştaki sorumuzu şimdi soralım; bize
anlatılan böylesine muhteşem bir cennet bir teselli bir avuntu olabilir mi?
Böylesi bir dünyada Müslümanca bir kimlik
ibraz etmek, kimlik ibrazından da öte Müslümanca bir hayat tarzını seçmek ve
bunu sürdürmek kolay mı dersiniz? Halkının büyük bir çoğunluğunun Müslüman
olduğu iddia edilen bir ülkede bile Müslümanca yaşamak için ne bedeller
ödendiği ortada değil mi?
Ya bir de dünyanın diğer noktalarını,
oralarda Müslümanca bir kimlik ve bir hayat tarzı ortaya koymanın ve sürdürmenin
ne olduğunu bir düşünsenize.
Demek istediğimiz odur ki ne cennet bir
teselli ne de cehennem bir blöftür, hakikatin ta kendisidir.
0 yorum