163

Gazeteye bir yazı yazmak için bilgisayarımın başına geçerken gündem konularına da şöyle bir göz attım. Habercilerin odaklandığı iki gündem maddelerinin olduğunu gördüm. Biri artık hiçbir umut vaat etmeyen 6’lı masa, ikincisi seçimlere aylar kala konuşulan erken seçim.

Her iki konu da beni hiç sarmayan ancak zaman geçirmek için can sıkıntısından konuşulabilecek konulardı.

Hal bu ise biz de kendi gündemimize, kendi evimize, kendi çocuklarımıza dönelim. Biz evimizden çıkıp akşam eve döndüğümüzde çocuklarımız biz hiç farkında olmadan biraz büyüyorlar. Zamanla gözümüz bu durumu hiç fark etmez, biz farkına varıncaya kadar erkek çocuklarımız sakallı, kız çocuklarımız anise(genç kız) olmuşlardır.

Tabi bu duruma gelinceye kadar hayat ırmağında akarlarken beraberlerinde bizim zamanında ilgilenmediğimiz veya kulağımıza çalındığında kulak asmadığımız kökleşmiş birçok sorunu da beraberlerinde getirmişlerdir. Bazen önümüze kaldırmak istediğimiz büyük bir taş veya yük çıkar ya! Nereden tutacağımıza şöyle bir göz atar, etrafında dolanırız. İşte çocuklarımız da biz farkında olmadan büyüdüklerinde beraberlerinde getirdikleri neresinden tutacağımızı bilmediğimiz öyle sorunlarla gelmişlerdir.

Bu sorunların etrafında dolanır dururuz. Sorunun neresinden tutacağımızı bilemeyiz. Yıllar önce bir arkadaşım bir bez parçasını top gibi yuvarlak bir şekle sokup “Kim bunu açabilirse ne isterse vereceğim” demişti. Biz açmaya uğraştıkça o top daha da sertleşiyordu. Çünkü açmak için yanlış yöntem uyguluyorduk. Biz açamayınca ona verdik. 3 saniyede açtı. Bizler de uyguladığımız yanlış yöntemlerle sorunu çözmeye çalışırken içinden daha da çıkılmaz bir hale sokuyoruz.

Peki, ne oldu da böyle oldu? İşler nasıl böylesi içinden çıkılmaz bir hal aldı? Önce iğneyi kendimize batıracağız.

1-Birinci yanlışımız çocuklarımıza Rablerini ve hayat rehberleri peygamberlerini yeterince hakkıyla tanıtamadık. Yani ilk düğmeyi yanlış ilikledik.

2-Çocuklarımız herhangi bir yanlışlık yaptığında onlara bağırarak onları susturduk. Hatalarını, yanlışlıklarını onlara anlatamadık.

3-Anne isek hakkından gelemediğimiz sorunların çözümünü bulmak yerine çocuklarımızı babalarıyla korkutup çocuk-baba arasında gizli bir duvar ördük.

4-Eşlerimizi içişleri bakanı olarak atayıp iyilik yaptığımızı düşündük, iç işlere hiç karışmadık, eşim çocuklara bakar diyerek eşimizin yükünü olabildiğince ağırlaştırdık. Teknik bir hata ile eşlerimizi agresifleştirdik. Agresif bir anne ve gariban bir çocuğu karşı karşıya getirdik. Sonuç tabi ki kötü olacaktı.

5-Çocuklarımıza gelişimlerine katkı sağlayan, fazla enerjilerini yakmalarını sağlayan oyuncaklar vermek yerine, ellerine telefonlarımızı vererek zihinlerini uyuşturduk. Yakmaları gereken enerjilerini statik yük olarak ruhlarına bindirdik.

6-Bir Allah’ın günü çocuklarımıza “Yapabilirsin, başarabilirsin” diye motive etmedik.

7-Çocuklarımıza hayatın doğal kurallarını öğretemedik. Ağaçların dallarının kırılmaması gerektiğini, çiçeklerin koparılmayacağını, yerlere tükürülmemesi gerektiğini, yollara çöp atılmayacağını, büyüklere saygılı olunması gerektiğini… kısacası yeterince onlarla ilgilenmedik, zaman ayırmadık.

8-“Zarokên xelkê bûn şeytan yên me bûn ker” (Başkasının çocuğu cin gibi oldular, bizimkiler eşek oldular) diyerek fasit bir kıyasla çocuklarımızın ruhuna kurşunlar sıktık.

9-İzah etmek, yön vermek, yol göstermek yerine “Tu nabê zilam” (Senden bir cacık olmaz. Senden adam olmaz” diyerek ruhlarını boğduk.

10-Çocuklarımıza hiç sorumluluk yüklemedik. Viteslere el sürmelerini öğretmedik. Onlar da vitesi boşa atıp baş aşağı inerlerken ilerlediklerini sandılar. Bizler de öyle sandık. Çıkmaları gereken rampa ile karşılaştıklarında da çıkamadılar. Hayat yolunun ortasında sorumsuz bir şekilde ortada durdular.

11-Çocuklarımıza hiç sarılmadık. Öte yandan da peygamberimizin çocuk sevgisini başkasına anlattık.

Böylece ihmalkâr davranınca da sonuçta kendimizi çocuklarımızla kuralsız bir kuşak çatışması meydan muharebesinin içinde bulduk. Bu savaşta ne yazık ki ölüler de yaralılar da bizden olacaktı. Sağlıksız aileler de ne yazık ki böyle oluşuyordu. İğneyi biraz daha kendimize batırırsak maddelerin sayısı artacaktır.

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *