59

Bu yazıyı okuyan herkesin aklı baliğ olmuş, belirli bir yaş mesabesine gelmiştir. Kimimiz lise yaşlarında, kimimiz hazırlık öğrencisi, kimimiz askerlik sonrası evlilik yaşında, yolda bırakmayacak, hayırlı bir kısmet için ellerimizi semaya kaldırmış dua terennüm ediyoruz. Kimimiz anne-baba olma heyecanı yaşarken, kimimiz torunlarını kucağına alma sevincini ayyuka çıkarma gayreti içerisinde tatlı telaş ile meşgul oluyor. Kimimiz dertlerimizin büyüklüğünü sayıklarken, Rabbin büyüklüğünü unuturmuşçasına ümitsizliğe düşerken, kimimiz kederlerimizle yoğrulup tecrübe abideleri oluvermişiz. Kimimiz fakirliğin pençesinden kurtulma çabasındayken, kimimiz verilen Lütfu unutmuş kendi aklımızdan bilme hezeyanındayız.

Bu örnekler arttırılıp, çoğaltılabilir ama konumuz için bu kadar kâfi. Neticede, verdiğimiz misallerin hangisinde ve her nerede oluyorsak da yaşamımızdan günleri deviriyoruz diğer bir güne...

İşle ve aşla, Eş ve dostla, konu, komşu, akraba, arkadaş, ahbaplarla iyi-kötü plan-programlarımız var yarınlara dair...

Başımızı yastığa koyup ağır bir uykunun sabahından hemen sonra projelerimizi hayata geçirmek için mesaimiz başlıyor. Kimimiz derin bir uykuyla beraber yapacaklarını da derin bir denize bırakıp hatırlama ihtiyacı bile hissetmezken, kimimiz startı verilmiş bir yarışmacı titizliğiyle programını harfi harfine yerine getirmeye çalışır.

Sonuç olarak başımızı yastıktan kaldırmışsak, Allah bizlere biraz daha ömür bahşetmiştir. Ve tamamlayacağımızın garantisi olmayan o günün, hayatımızın geri kalanının ilk günü olduğunu unutmamalı ona göre hareket etmeliyiz.

Kayıp zaman asla geri gelmez. Bu yüzden sahip olduğumuz her saniyeyi Allah’ın bize bahşettiği artı vakit olarak ele almamız gerekiyor.

Ne güzel demiş Mevlana: “Vakit; Geçip geri gelmeyendir. Ölünce uyanır insan, sen erken davran, ölmeden önce uyan!”

Kuşkusuz ki, kişi ölüm döşeğindeyken isteyeceğin şey asla işinde-ofisinde biraz daha fazla zaman geçirme olmayacaktır...

İmam-ı Rabbani bir sözlerinde ne güzel buyurmuşlardır; “Şüphesiz, vakit keskin bir kılıçtır; yarına fırsat tanır mı? tanımaz mı? bilinmez...”

Hakikaten bilinmez. Buna rağmen çevremizdekilerde şanslı olanlar sadece sevgi sözcüklerini duyabiliyor, gören kimse yok... Bir sevgi için duymak yetmez... Sadece kuru sözcükler yerine o duyguyu hissettirmek gerekmez mi?

Unutulmamalı ki, “sevmek zaman ayırmaktır, boş zamanları doldurmak değil...” Ve tüm yaraları iyileştiren zaman değil, sevgidir. Hayat zaten kısa, bizler de zamanımızı daha da kısaltarak boşa harcıyoruz.

Dedik ya, “bu gün hayatımızın ilk günü” onu dolu dolu yaşamak gerek. Gerek Rabbimizle, gerek sevdiklerimizle bırakın saatleri, dakika ve saniyelerin bile hesabını yapanlardan olmalıyız. Madem Allah yeni bir gün bahşetmiş bizlere o zaman onu değerlendirenlerden olmalıyız ki zarara uğrayanlardan olmayalım.

Mevlana’nın veciz bir sözüyle sözümüzü noktalayalım. “Vakit ikindi. Gün ihtiyarladı. Güneş, solgun rengini bırakıyor güller üstüne. Hüzün renkli bulutlar sardı göğü. Güneşin saltanatı bitmek üzere. Zevale akıyor ışıklar. Hatırla ki, sen de bir ömrün ikindisine yürüyorsun...”

Ya da şöyle diyelim; bu gün hayatımızın ilk günü değil de hayatımızın geri kalanının son günüyse..?

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *