Günümüz insanına ve toplumumuza
baktığımızda en büyük zafiyetlerimizden birinin bir konu hakkında sebat ve
kararlı olmayışımız olduğunu görürüz.
Sebat etmek, bir konuda azim ve
kararlılık göstermek ve istikrarlı olmak demektir.
Zamane insanları olarak her
konuda ve her işte sabırsız bir tavır içerisinde oluyoruz. İstiyoruz ki hemen
sonuç alalım. Olmayınca da işin kolayına kaçarak o işten vazgeçebiliyoruz.
Peygamber efendimizin, “Allah’ın
en sevdiği amel, az da olsa devamlı olanıdır“ -Buhârî, İmân 32; Müslim,
Misâfirîn 221- hadisini dikkate aldığımızda amellerde süreklilik olması
gerektiği mesajını almalıyız. Nedense zamane Müslümanları olarak gerek uhrevi
gerekse dünyevi meselelerde sabırsız bir tutum içerisinde olduğumuzu görüyoruz.
Sonra da neden başarılı ve faydalı olamadığımızı söyler dururuz. Oysa durumu
irdelediğimizde bunun sabır, sebat ve kararlı bir tutum sergilemediğimizden
kaynaklandığını görürüz. Asr Suresinde hüsran ehlinden istisna edilenlerin:
iman edenler, salih amel sahipleri ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye
edenler olduğunu görüyoruz. Tabi günümüzde sabır konusu çoğunlukla yanlış
değerlendirilip, “kitleleri uyutma” aracı olarak kullanılıyor. Oysa İslam’ın
istediği sabır bu değildir. Sabır batılı kabullenme, boyun eğme değildir.
Batılın, küfrün ve zulmün tüm baskılarına karşı tahammül göstermek, inandığı
yoldan dönmemektir. Kaleyi terk etmemek ve mücadeleye zorluklara rağmen devam
etmektir. Bunu ince bir nüans farkı olan sebatla birleştirdiğimizde
sabrettiğimiz konuda kararlılık ve azim göstermemiz demektir. Başarının sırrı
da güçlü bir iradeyi ortaya koyan sebat ve kararlılıktır.
En küçük bir meseleden en önemli
bir konuya kadar her konuda sabır ve sebat olmadan başarılı olmak mümkün
değildir. İnsan aceleci bir yapıya sahip olduğundan sonuca hemen ulaşmak ister.
İmtihan gereği bu mümkün olmadığından umutsuzluğa kapılarak o iş veya amacı
gerçekleştirmekten vazgeçer. Oysa dünya hayatı ve imtihanı gereği elde etmek
istediğimiz ne olursa olsun bir sürece, merhaleye ve dengeye göre
ayarlanmıştır. Acele etmekle onu elde edemeyiz. Bunun için sabretmesini
öğrenmeli, sebat ve kararlılık göstermeliyiz.
Çiftçi bir ürünü elde etmek için
tohumu tarlaya atmaktan, tarla sulama, sürme ve bakımı gibi uzun ve programlı
bir çalışmanın sonunda ancak istediği ürünü elde edebilir. Bu konuda acele eder
veya gecikirse tarladaki ürüne zarar verir. Basit bir yemeği yaptığımızda bile
sabırla süreci beklemek zorundayız. Çabuk pişsin diye ateşi fazlaca açıp acele
edersek yemeği yakarız. Pişmesini beklemeden ateşi söndürürsek, bu defa da
yemek çiğ kalır. İşte insan hayatının bütün yönleri bu şekilde bir düzene
konulmuştur. Bir doktor veya mühendis belli bir eğitim sürecinden geçtikten
sonra bu sıfatı kazanıyor. Eğitimde sabır ve kararlılık göstermezlerse bu
sıfatı alamazlar. Esnaftan bilim adamına, eğitimciden siyasetçiye kadar
hayatımızın her alanı bu şekilde sabırla düzenlenmiştir.
Müslümanlar olarak
mükellefiyetimizi yerine getirirken, yüce dinimiz İslam’ı yaşama ve yaşatmaya
çalışma görevimizi yerine getirirken; İslam tarihi boyunca yaşandığı gibi nice
zorluklarla karşılaşıyoruz. Bizler hayatımızın tüm merhalelerinde olduğu gibi
burada da başımıza gelebilecek sıkıntılara karşı imanımızdan aldığımız güçle
sabır ve irade ortaya koymalıyız. Davamızı savunmada sebat ve kararlılık
içerisinde elimizden gelenin en iyisini yaparsak muzaffer oluruz. Ancak bizler
aceleci davranıp şeytanın oyununa gelerek, her şeyin bir anda değişmesini
beklersek imtihanı kaybederiz. Bu zanna kapılanlar bunun olmadığını görünce
gemiyi terk ediyorlar. İbn Hacer el-Askalani’nin kıssasını okuyalım ve ders
alalım… Narin su damlacıklarının sert kayaları nasıl deldiğini düşünelim.
“Kayaları delen gücün damlaların gücü değil sürekliliği olduğunu”
ve “…azda olsa devamlı amel…” emrini karşılaştıralım.
Unutmayalım ki; sebat kazandırır,
acelecilik umutsuzluğa sevk eder ve kaybettirir. İmtihanımız doğumdan ölüme
kadar devam edecektir. Mücadele de aynen devam edecektir. Bu yolda sabırlı,
azimli ve kararlı olmamız elzemdir. Aksi halde kaybedenlerden oluruz.
Selam ve dua ile…
0 yorum