1 milyon 38 bin 492 öğrencinin
katıldığı LGS'de 97 öğrencinin soruların tamamını doğru cevaplayarak 500 tam
puan aldı. Ancak 180 bin 714 öğrenci de sınavdan sıfır puan aldı bu da üzücü
olan tarafı. Sıfır çekilen derslerin başında ise 72 binle matematik dersi
çekiyor. 2009 Matematik programı; "Her çocuk matematiği öğrenebilir."
ilkesine dayanmaktadır. Her çocuk matematiği öğrenebiliyorsa bu kadar sıfır
çeken ne oluyor?
Sınava girenlerin neredeyse yüzde
%20’sine karşılık gelen bu sayının, Türkiye’deki eğitim sisteminin ciddi
anlamda sorgulanması gerektiği anlamına geliyor. 500 puanlı sistemde % 73’ü
100-299 puan aralığında puan almış.
Tabloya baktığımızda neler
görüyoruz?
Ya öğrencilerin zekâsında bir
problem var ya sorular gerçekten zor ya da eğitim sisteminde bir sıkıntı var. 8
yıl boyunca günde 8 saat okula giden bir çocuk sıfır çekiyorsa bunun sorumlusu
kimdir? Pandemi sürecini bahane ederek işin içinden sıyrılmak çare değildir.
Hiçbir zamanda olmadığı kadar geniş imkânlara sahiptir günümüz öğrencileri.
Kaynak, videolu dersler, dershaneler... haddinden fazla imkân var, fakat
öğrenciler hala sıfır çekiyor. Z kuşağı deyip başımıza pohpohladılar.
Full çeken
öğrencileri tanımam, ama eminim ki onlar, Z kuşağı gibi davranmadılar.
Telefonları bir kenara atıp kitabın tozlarını yuta yuta başarılı oldular.
Öğrencilerin eline, lise eğitimi bitmeyene kadar akıllı telefon verilmesine
karşıyım. Çocukları akılsız yapıyor bu akıllı telefonlar. Telefon verilecekse
de tuşlu telefon verilmeli. Maksat aile çocuğunu merak edince sorabilsin.
Telefon ve tabletler, çocukların gelişimini engelliyor ve hayatlarının en
önemli zamanlarını boşa geçiriyorlar. Telefon, tablet ve sosyal medya ile
meşgul olmaktan zihinsel olarak gelişmiyorlar. Eğitiminden geri
kalıyorlar.
Ailelerin
çoğunun şikâyeti, çocuğumuz çalışmıyor. Peki çalışmayan bu çocuk, vaktini
nereye harcıyor? Ailesine yardımcı olacak bir işte çalışmadığına göre sosyal
medya ve gereksiz arkadaşlıklarla vakit öldürmekten başka ne yapıyor? Tüm
zihinsel yorgunlukları maalesef bu teknolojik ürünlerden ve sosyal medyadan
kaynaklanmaktadır. “Şu videoyu bir izleyeyim hele, şu paylaşıma bir bakayım,
dur buna bir cevap yazayım diye diye saatlerce geçen bir zaman israfı ortaya
çıkmaktadır. Bu yetmiyormuş gibi saatlerce ekranın başında ve odaklanan gözler
beyinde büyük yorgunluğa sebep olmaktadır. Çocuk elinden telefonu bıraktığı
gibi kendini bilinmez bir yorgunluğun içinde buluyor. Tek bir sayfa kitap
okumadan… Z kuşağı deyip öğrencilerin başını teknolojik araçlardan kitaba
yönlendirmek lazım. Aksi halde öğrenciler 3F'ye kurban olurlar. (Fuhuş, futbol,
festival)
Bu kadar sene
okula gönderip de birkaç net yapamayan öğrencinin başarısızlığın altında yatan
neden mutlaka sorgulanmalı. Herkesin ful yapmasını bekleyemeyiz, ama sıfır
çekecek kadar da değil. Geçmişe nazaran ailelerin çocuklarını okutması yönünden
ciddi bir gayretin varlığı inkâr edilemez. Kaynak sıkıntısı da yok. Sorun ya
eğitim sisteminde ya da öğrenci de. Sorun öğrencideyse okumak istemiyorsa
sosyal hayattan bir meslek öğretilip hayata atılması, geleceği adına daha
hayırlı olur. Okumak istemeyeni zorla lise mezunu yapıp sonra hayata atılmasını
beklemek zaman kaybıdır. 18-20 yaşına kadar eline bir şey almamış ve her isteği
yerine getirilen bir genci getir götür işlerinde çalıştırmak çok zor. Hele bu,
burnundan kıl aldırmayan Z kuşağı genç ise çok daha zor.
Eğitimde
kritik zaman denen bir dönem var. Zamanında öğrenilemeyen şeyler sonradan ya
hiç öğrenilmez ya da öğrenilse bile istenen kıvama gelmez. Belli bir yaştan
sonra araba kullanmayı öğrenen insanları gözlemlemişseniz ne demek istediğimi
çok iyi anlarsınız. Yıllar üzerinden geçmesine rağmen arabayı kullanış
şekilleri hala acemice olan insanlar var.
Batıya
yaranma adına herkesi diplomalı göstermek için çocukları küçük yaşta meslek
eğitiminden mahrum bırakıyoruz. Sonradan okul okuma isteği olmayınca veya
sınavlarda başarısız olunca korkuluk gibi ortalıkta kalıyor. İşsizler ordusuna
bir üye daha yetiştirmiş oluyoruz bu şekilde. Zorlamayla okula gönderilip sınıf
tekrarı da olmayınca ağır aksak giden bir tekerlek misali gibi 4 yılın sonunda
bir diplomaya sahip oluyorlar. Peki, sonra… Bir dönercide veya markette asgari
ücretin de altında amele gibi 12 saat çalışıyor. Tecrübeye dayalı bir meslek
yok, bu saatten sonra askerlik, evlilik, aile derken hayat ondan kendi ayakları
üzerinden durması için para kazanmasını bekliyor.
Okuduğu okul,
göstermelik; aldığı diploma da bir kâğıt parçası olarak kalıyor ellerde. Bir
hayat daha heba edildi. Bir yıldız daha kayıp gitti… Peki, eğitimin amacı,
diplomalı işsiz bireyler yetiştirmek midir? Hayır daha da ötesidir... Eğitimin
amacı, daha ulvi bir gaye içindir. Bu ulvi gayemizi unutursak veya ondan
saparsak çıkılmaz yollara sapmış oluruz.
Rabbim; bizi,
amacından sapan yollardan uzaklaştırıp muhafaza etsin.
Selam ve dua ile…
0 yorum