Rahmet
ayı Ramazan ayını korona salgını nedeniyle buruk bir şekilde geçiriyoruz. Bu
Ramazanda bir ilk olarak camiler, cuma hutbesi, Teravih ve mukabele sünneti ve
bir arada iftar yapmaktan mahrum kaldık. Ömrümüzde ilk defa camisiz, cemaatsiz,
hüzün dolu bir Ramazan ayına şahidlik ediyoruz.
“O,
hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır…”
-Mülk Suresi:2-
“Biz
sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden
eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!” -El Bakara Suresi: 155-
Yukarıdaki ayetlerde buyrulduğu gibi: Dünya
hayatının ve yaşadığımız salgının bir imtihan olduğu bilinci ile bu günlerin ve
sıkıntıların geçeceği ümidini taşıyoruz. İnsanlık ve İslam tarihi nice zorlu
imtihanlar, bela ve musibetler ile doludur. Bu musibet bitecek sonrasında başka
imtihanlar ile karşılaşacağız. Dünya hayatının imtihan dünyası olduğunu
unutmayalım.
Evet, bu sıkıntıda geçecek. Lakin dünya
hayatında sıkıntılar bitmeyecek. Bununla ilgili bir anlatılan kıssa ile devam
edelim:
Dervişin biri, uzun ve yorucu bir yolculuktan
sonra bir köye ulaşır. Köylülerden kalacak ve misafir olacak bir yer sorar.
Köylüler de durumu iyi olan çiftlik sahibi Şakir adlı kişiyi tavsiye ederler.
Derviş ona misafir olur ve gayet iyi karşılanır. Yola koyulma zamanı gelince derviş,
Şakir’e teşekkür ederek, zenginliği için şükretmesini tavsiye etmiş. Şakir ise,
“Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir. Bu
da geçer Yâ HÛ” der.
Dervişin yolu bir kaç yıl sonra aynı köye
düşer. Misafir olduğu Şakir’e uğramak ister. Köylüler Şakir’in sel felaketi ile
mülkünü, varlığı kaybettiğini ve fakirleşerek, başkasının yanında çalıştığını
söylerler. Derviş yine de ona misafir olur. Derviş vedalaşırken Şakir’e olup
bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler. Şakir ise aynı cevabı verir:
“Üzülme… Unutma, bu da geçer Yâ HÛ ”
Birkaç yıl sonra Dervişin yolu yine o bölgeye
düşer. Dostu Şakir’in yanında çalıştığı şahsın vefat ettiğini ve tüm malını
Şakir’e bıraktığını öğrenir. Şakir, artık o bölgenin en zenginidir. Fakat yine
dervişe, “Bu da geçer Yâ HÛ” cevabını verir. Yıllar sonra derviş Şakir’in vefat
ettiğini öğrenir. Kabrini ziyaret edince, mezar taşında aynı söz yazılı
olduğunu görür: “Bu da geçer Yâ HÛ ”
1808 Yılında tahta geçen Osmanlının 30.
Sultanı 2. Mahmut kendisi için bir yüzük ister. Öyle bir yüzük olmalıydı
ki, sıkıntılı zamanlarda umudunu yitirmesin, feraha kavuştuğunda ise kendisini
rahatlığa aldanıp kaptırmasın. Böyle bir yüzük nasıl yapılabilir ki? Hiç
kimse 2. Mahmut‘u tatmin edecek yüzüğü yapamaz. Sultanın adamları rivayet
o ki, bu bilge dervişi bulup yardım isterler. Derviş, Sultanın kuyumcusuna
hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük Sultan’a sunulur.
Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra
üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz düşünür ve yüzüne büyük bir mutluluk
ışığı yayılır: “Bu da geçer Yâ HÛ” yazmaktadır. (Buradaki ‘Yâ HÛ’; ‘Yâ ALLAH’ demektir.)
O günden sonra, o yüzüğü hiç parmağından
çıkarmamış. Derdi olduğunda, acıları arttığında, sıkıntıları çoğaldığında bunu
okurmuş. Bugün nice gönlü daralmış, umutsuzluğa kapılmış, içinde bulunduğumuz
vaziyetin karamsarlığından umutsuzluğa düşenler de bilsin ki bu da geçer. Maddi
servet ve zulüm güçleri ile saltanat kuranlar da bilsin ki, bu da geçer. Bu
dünyada, bu adaletsizlik, bu vicdansızlık, bu haksızlık, bu zulüm düzeni baki
kalmaz.
Selam ve dua ile…
0 yorum