383

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca, 5 Temmuz 2017 tarihinde Büyükada’daki gizli toplantıda yakalanıp “ajanlık” iddiasıyla tutuklanan İsveç vatandaşı Ali Ghravi, Günal Kurşun, İdil Eser, İlknur Üstün, Muhammed Şeyhmus Özbekli, Nejat Taştan, Özlem Dalkıran, Taner Kılıç, Veli Acu, Alman vatandaşı Peter Frank Steudtner ve Nalan Erkem; “Silahlı terör örgütüne üye olmak ve silahlı terör örgütüne yardım” suçlarından 7 yıl 6 aydan 15’er yıla kadar hapisle cezalandırılmaları istenmişti.

Ne var ki geçtiğimiz Perşembe günü İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan duruşmada tutuklu 8 sanıkta sözde denetimli serbestlikle çerçevesinde serbest bırakıldı. Yabancı sanıkların tamamı bir gün sonra beklendiği gibi ellerini kollarını sallayarak ülkelerine uçtular.

Bu tahliyelere bakınca tabiki Almanya’nın çok sevindiğini gördük. Ülke içindeyse nedense sol kesim pek bir sevinmişe benziyor. Yabancı sanıkların ülkelerine dönmelerini haber olarak geçen DHA “’Büyükada Davasında tahliye edilen aktivistler ülkelerine döndü’ Kamuoyunda ‘Büyükada Davası’ olarak bilinen davadan tahliye edilen Alman Bilişim Uzmanı Peter Steudtner ve İsveçli Ali Gharaviakşam saatlerinde ülkelerine döndü.” şeklinde haberi geçti.

Ya; demek ajanlıkla suçlananlar aktivist imiş de haberimiz yok. Ee ajanların alınlarında ajan yada kafalarında boynuz yok ya… Tabiki başka ülkeye “etki ajanı” olarak giren veya yerleştiren ajanlar aktivist, gazeteci, STK’cı, vakıf temsilcisi, İnsan hakları savunucusu, akademisyen, siyasetçi gibi sıfatları taşıyarak yerleştirilecekler. 

Birde sol kesimin bazı yayın organları hükümet medyasını, tahliyeleri kullanarak geçmişte yapılan yayınlarından dolayı yalancılıkla ve şimdi sus-pus olmakla suçluyor. Bir çift lafta Hükümet medyasına söyleyelim: Eğer siyasete güvenip dayanırsanız, siyaset kendi mecrasında kendi kurallarına göre yol alır ve sizi yarı yolda bırakır. O yüzden siz siz olun, siyasete ve devlet erkanınagüvenerek kuyuya inmeyin.  Sonra kuyuda kalırsınız da sizi çıkaranda olmaz.

Peki, Almanya, ABD ve diğer egemen ülke ve güçlerle ilişkiler gerginken ve ajanlara operasyon yapıldığında “Türkiye ilk defa devlet olduğunu gösterdi” diye takdir alırken, bu tahliyeler ve dosyaların boşaltılması nasıl sağlandı.

Bunun nasıl olduğunu İLKHA’nın 26.10.2017günü saat: 16.53’te girdiği “Almanya eski başbakanı Schröder gizli görevle Erdoğan'la görüştü!” haberinden bakalım:

“Alman hükümetinin ricası üzerine Almanya eski başbakanlarından Gerhard Schröder'in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile buluştuğu ortaya çıktı.

Türkiye'de tutuklanan Alman bilişim uzmanı Peter Steudtner'in serbest bırakılmasında Almanya'nın eski başbakanlarından Gerhard Schröder'in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile buluşmasının belirleyici rol oynadığı belirtildi.

İstanbul Büyükada'daki bir toplantıda 5 Temmuz'da gözaltına alınarak tutuklanan Alman bilişim uzmanı Peter Steudtner'in dünkü ilk duruşmada tahliye edilmesinde Almanya'nın eski başbakanlarından Gerhard Schröder'in arabuluculuk yaptığı ortaya çıktı.

Alman Der Spiegel dergisi, Schröder'in Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'in ricası üzerine Türkiye'ye giderek Erdoğan ile buluştuğunu, Gabriel'in Schröder'le bağlantıyı Başbakan Angela Merkel'in bilgisi dâhilinde kurduğunu ve Merkel'in bizzat Schröder ile de konuyu görüştüğünü bildirdi…”

 

Türk dostu olarak bilinen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile samimi dostlukları olan Schröder'in devreye girmesi ile ilgili olarak, Cumhurbaşkanlığı kaynakları ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, henüz bir açıklama yapmadılar. 

AA’nın haberinde Adalet Bakanı Gül, Büyükada'daki toplantıya ilişkin davadaki tahliyelerle ilgili olarak, "Türk yargısının hukuk çerçevesinde vermiş olduğu bir karardır." diyor. Adalet Bakanı Gül, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, eski Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile görüştüğü" iddiasına ilişkin ise, "Onu bilemiyorum" diye cevap vermiş.

Peki, Adalet Bakanının tahliye gerekçesine kaç kişi inanır. Ya da söylediğine kendisi inanıyor mu acaba? Tamam, bulunduğu makam gereği yapılan gizli görüşme ve anlaşmaları açıklayamaz ancak aklımızlada böyle açıktan alay etme hakkı yok.

Schröder’den öncede ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğunda irtibat görevlisi olarak çalışan ve 4 Ekim'de FETÖ’den tutuklanan Metin Topuz'un ABD ile yaşanan vize krizi kapsamında ABD heyetinin, Ankara'daki temasları ile ilgili Gül, "Bizim açımızdan görüşme, temas olumlu geçti…" diye konuştu.

Şimdi, ABD ile nasıl bir anlaşma üzerinde duruyorlar bilemeyiz. Lakin yakında Topuz ve yerli (kızılSoros) Osman Kavala’da haklarındaki vahim iddialara rağmen bırakılırlarsa şaşırmayalım.

Peki; devlete darbe yapanlar, işgal etme planları yapan ajanlar bu kadar rahat bırakılırken, geçmişte Ergenekon, balyoz vb. darbe davalarında müebbet hapis cezaları almalarına rağmen yeniden yargılanma yolu açılarak serbest bırakılmalar yaşanırken, cezaevlerinde yıllarını dolduran sahipsiz Müslüman mahkumların hali neden gündeme gelmiyor?

Ne yapalım bu mahkumların arkasında ABD ve Almanya gibi güçlü ülkeler ve güç odakları yok.Masum olmalarına ve FETÖ ile 28 Şubat yargısı kumpası ile çürümeye terk edilen bu insanlar ve ailelerininbu halde bırakılmaları adalet mi şimdi?

Ajanlar ve devlete darbe ve işgal girişiminde bulunanlara verilen adalet kendi masum ve onurlu vatandaşı söz konusu olunca nedense tatile çıkıyor.

Bu sorunu gündem taşıyan Doğruhaber Gazetesi 27 Ekim sayısında, “Bunun izahı yok ALLAH'TAN KORKUN” başlığı ile çıktı.

Haberde; “Darbeyle yargılananlar, ajanlık-casuslukla suçlananlar, FETÖ-Ergenekon davasından yargılananlar… Tüm bu davalardan müebbetle yargılananlar dahi serbest bırakılırken, adalet bir türlü İslami dava mahkûmlarına uğramadı. İlerlemiş yaşlarına ve ağır hastalıklarına rağmen suçsuz yere on yıllardır içeride yatanlar olduğunu hatırlatıyor ve bunun izahı yok, Allah'tan korkun' diyoruz. Mahkum yakınları, hukukçular ve STK'lar, mağduriyetlerin bir an önce giderilmesi için hükümetin gerekli adımı atmasını bekliyor.” ifadeleri kullanıldı.

86 yaşında olup 26 yıldır kumpasla cezaevinde tutulan ve türlü hastalıklarla boğuşan Sivas davası mağdurlarından Ahmet Turan Kılıç'tan tutunda, 17 yıldır cezaevinde olan Mehmet Emin Alpsoy’a ve 20-25 yıldır haksız yere cezaevinde yatan ve kimisi de ağır hasta olan mahkumların dramı devam ediyor. Uzmanların ve avukatların görüşüne yer verilen haberde Hükümete ve Cumhurbaşkanına gerekli adım atmaları çağrısı yapıldı. Ama duyan kim?

Neden hep ezilen, hep hor görülen dindarlar oluyor?  Bu ülkede dindarlar hiç bahar görmeyecekler mi?

Kim iktidar?
Kim muktedir?
Kur’an okuyan, namaza kılan birinin Cumhurbaşkanı olmasıyla övündüğümüz ülkemizde, maalesef sırf dindar oldukları için 28 Şubat, FETÖ, Ergenekon kumpasları sonucu yaşlı ve ölümcül hastalıkları olanlar dahil çile çekmeye devam ediyorlar.

Düşmanlara bol kepçe verilen “adalet” neden kendi vatandaşından sakınılır? Mahkûmlar ve aileleri fazla bir şey, bir lütufta istemiyorlar. Geçmişte dosyalara bakılmadan emir-komuta zinciri ve kumpas sonucu verilen cezaların durdurularak, dosyaların açılıp yeniden yargılama yapılmasını istiyorlar.

Peki, Neden korkuyorsunuz?

Sahipsiz olanların sahibi ALLAH’tır. Lakin siz yetki sahipleri bu haksızlığa dur demez iseniz, iki cihanda da bu vebali taşıyamazsınız. Wesselam…

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *