379

 

Toplumumuzda sık görülen bir durum olan sıla-i rahim ve özelliklede değer vermemiz gereken büyüklerimizin, sevdiklerimizin, örnek şahsiyetlerin hayatta iken kıymetinin bilinmemesi ve bunun ölümden sonra fark edilmesi gerçeği ile karşı karşıyayız.

Bunlar anne, baba, eş, çocuklar, kardeş ve arkadaşlar olduğu gibialimlerimiz, önder ve önemli şahsiyetler içinde maalesef durum budur. Bu değerlerimiz hayatta iken nedense gerekli sevgi ve kıymeti görmezler, ancak ölümlerinden sonra vaveyla etmeye onların ne kadar değerli olduklarını yeni anlar ve zikretmeye başlarız. Nedense insanoğlunun fıtratında bir şeyi kaybedince yeni değerini anlama özelliğimiz var. Bir şeyi kaybetmeden onun kıymetini ve bize sağladığı faydayı bilmez ve onu anlamakta zorlanırız. Ne zamanki kaybettik, işte o zaman o değer veya kişinin kıymetini anlarız anlamasına lakin artık bir faydası olmayacaktır.

Peygamber Efendimizin 5 şey gelmeden 5 şeyin kıymetini bilin hadisi Ademoğlu’nunbu yapısını gösterir. “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlıktan önce gençliğin, hastalıktan önce sıhhatin, fakirlikten önce zenginliğin, meşguliyetten önce boş vaktin ve ölümden önce hayâtın kıymetini bil!”

Ömür sermayesi buzun güneşte erimesi gibi eriyor ve biz bunun farkında olmadan hayatımıza devam ediyoruz. Dünyevi meşgaleler ve küçük çıkarlar nedeniyle sevdiklerimizin kalbini kırıyor veya onları hiç sormaz oluyoruz. Zamanla yapacağımızı söylediğimiz birçok şey içinde bir garantimiz yoktur. Ölüm her an herkes için mukadderdir. Ölüm gelip çatınca da “keşke”lere boğulup kalıyoruz.

Bir kişinin kıymet görmesi veya yaptığı iyilik ve hizmetlerin görülmesi için ölmesi gerekmiyor. Ölmeden de bunu görebilir ve o sevdiğimiz yakınımıza sevdiğimizi belirtip değer verdiğimizi gösterebiliriz. Veya alim ve önemli şahsiyetlerimizin, gönül ve hizmet erbabı şahsiyetlerin hizmetlerini takdir edip sahip çıkabiliriz.

Toplum olarak genelde hayatta olana çeşitli saiklerle kendimizden uzaklaştırmak için elimizden geleni yaparız. Öldükten sonrada şeytanın aklımızı ve gönlümüzü nasılda iğfal ettiğini belki anlarız da; pişmanlık içine girerek, “rahmetli iyi bir insandı. Veya rahmetlinin değerini bilemedik” sözlerini tekrarlar dururuz.

“…Adını anarak birbirinizden talepte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, hepinizi görüp gözetmektedir.” -Nisa Suresi: 1-

“…Allah’a ve âhiret gününe inanan, akraba ilişkilerini sıkı tutsun…” -Buhârî, Edeb, 85-

Evet, yukarda da geçtiği gibi gerçekten herkesin dünya meşgalesine daldığı bir ortamda işi olmayanın en yakınını bile sormadığı bir ortamda yaşıyoruz.

Geçmişte akraba, komşu ve dost ziyaretleri sık yapılır. Bunun için bir köyden başka köye veya başka şehre o yakınını veya büyükleri görmek için gidilirdi. At sırtında veya yaya olarak yapılan bu muhabbet dolu yolculuk ile akrabalık bağları kuvvetleniyor, akrabalar arasında sevgi ve muhabbet güçleniyordu.

Şimdi ise o kadar dünyaya dalmışız ve “ben merkezli” yaşadığımız için bayramlarda bir aynı şehirde oturanlar birbirlerini ve aile büyüklerini ziyarete gitmekten tembellik yaparak imtina ediyorlar. Telefonla arama ve daha kötüsü toplu mesaj ile bu yükten kurtulduklarını düşünüyorlar. Yapılan yanlışlık bir tarafa akraba ve dost ziyaretini yük olarak görmek ayrı bir ızdırap hali içinde olduğumuzu gösterir.

Mevlana Hazretleri ne güzel söylemiş:

“Gel, gel de birbirimizin kadrini, kıymetini bilelim.Çünkü belli olmaz, birbirimizden ansızın ayrılabiliriz.”

Sonra pişman olmamak için bugünden itibaren sevdiklerimizin kıymetini bilelim, yarın geç olmadan…

 

Selam ve dua ile…

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *