382

 

 

Çevremize baktığımız zaman makam-mevki sahibi insanlara saygı duyulduğunu ve el üstünde tutulduğuna çok defa şahid oluruz. Makam ve mevki sahibi olan kişiler, atandıkları devlet ve dolayısıyla topluma hizmet etmekle mükelleftirler. Eğer bunu yapıyorlarsa halkın nazarında da Hakkın nazarında da önemli ve şerefli bir mevkide olurlar. Yok, eğer makamlarını hizmet aracı değil de; insanları küçümsemek, hor görmek, onlara hakimiyet kurmak için kullanırlarsa hem dünya imtihanını hemde ahireti kaybedeceklerdir.

 

Unutmayalım ki, bize verilen (veya verilmeyen)  makam, mevki, para, ilim, hastalık, fakirlik vs. hepsi imtihanın gereğidir. Bu bilinçte olursak; o makam ve servetleri kendimizin kazanmadığını, imtihan için bize verildiğini idrak eder ve şirazeden çıkmadan haddimizi bilerek imtihanımızı veririz.

 

Toplumuzda makam ve mevkie gelmek için insanlar çok çaba harcıyorlar. Bunun için en yakınlarını bile harcadıklarına fazlaca şahid oluyoruz.

 

İnsanlarımız “Emaneti ehline verin” ilahi emrini unutarak, layık olmadıkları halde o makam veya mevkie gelmek için yapmadıkları Bizans’tan kalma hile, entrika ve yalakalık kalmıyor. Oysa inancımıza uyarak, “falan kardeşim bu işe benden daha ehildir” dememiz gerekmiyor mu?  Şimdi, “Sende çok saf düşünüyorsun” dediğinizi duyar gibiyim. Öyle düşünebilirsiniz ancak bizim inancımız ve hakikatimiz bize bunu emrediyor. Bizler sözde değil, aziz dinimiz İslam’a özde sıkı sıkı sarılarak hükümlerini hem ferdi, hem de toplum hayatımızda kamil manada uygularsak bu sorun kalmaz. Eğer bunu yapmaz isek o zaman İslam’a uymamış ve Rabbimizin emrini çiğnemiş oluruz. Bizim örneğimiz ne materyalist batı düşünce ve toplumu, ne de menfaat peşinde koşan şaklabanlardır. Bizim tek örnek almamız ve uymakla mükellef olduğumuz mercii Aziz dinimiz ve onun kaynaklarıdır.

 

Değerli dostlar!

İmtihanın sırrını anlayarak makama gelen kişiler makama mana-i ismi ile değil, mana-i harfi nazarıyla bakarlarsa; yani makamı ALLAH’ın imtihan amacıyla verdiğini bilerek davranırlarsa, makamı kendi başarıları veya yaranmaya çalıştıkları siyasi aktörlerin bir lütfü olarak algılamazlar. Onun için kimseye kendilerini borçlu hissetmediklerinden usulsüzlük, yolsuzluk ve haksızlık yoluna gitmezler.

 

Şunu unutmayalım ki; Makama gelen kişiler için asıl imtihan, makama gelme değil o makamı doldurmak, o makamın hakkını vermektir. Asıl sorunda buradadır. İnsanlarımız maalesef gelmek istediği makamı doldurup “hakkını kamil manada verebilir miyim?” diye düşünmeden ihtiras ve şehvetle o makamı isteyerek toplumda güç sahibi olmak istiyor. Ancak fani olan her şey gibi makamlarında geçici olduğunu hesaba katmadan ebedi yaşayacağını ve o makamda ebedi kalacağını zanneder. Böyle olunca da makamını korumak için yapmadığı kirli ilişki ve icraat kalmaz. Hakikat duvarına çarpınca da ne yapacağını şaşırır. Halkına hizmet etmediği ve makamın hakkını vermediği içinde makamdan diskalifiye olunca etrafında kimseyi bulamaz.

 

Makama gelen bir insan için kârlı olan tek şey ALLAH rızası ve halkın faydasına yaptığı hizmettir. Bunu yapan için gam-keder yoktur. “Makam, rütbe bir imtihandı imtihan bitti” der sorun yapmaz. Halkın ve Hakkın nazarında da yaptığı eserler ile hatırlanır. Ama yandaşlık, adam kayırma vb. gayri ahlaki, haram işlerle meşgul olmuşsa günahıyla baş başa kalır. 

 

 

Sonuç itibariyle; makam ve mevki peşinde koşmayalım! Bize bir görev verilirse de onu imtihanın hakikatinin farkında olarak hizmet ve rıza-i ilahi dairesinde değerlendirelim. Geçici dünyanın makamının baki olamayacağını bilelim de imtihanı kaybetmeyelim. Wesselam… 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *