Kendini savunma, fıtri bir duygudur.

İnsanlar, hayvanlar, canlı ve cansız bütün mevcudatın kendine göre bir savunma mekanizması ve hakkı vardır.

Saldırılara karşı bir insan, bir halk, bir devletin kendini savunması, bunun için saldırgan ve işgalcilere karşı bütün imkanlarını kullanarak orantılı bir şekilde kendini savunması, karşılık vermesi en tabii bir haktır.

İslam hukuku, beşerî hukukta, kendini meşru savunmadan dolayı saldırganın yaralanması, ölmesi durumunda bir yaptırım ve cezai karşılığı yoktur. Yapılan ‘nefsi müdafaa’dır.

Bir ülkenin topraklarına başka bir devletin saldırması durumunda saldırıya uğrayan ülke kendini savunur, saldırıyı bertaraf etmek için bütün imkanlarını kullanır. BM ve Uluslararası bütün antlaşma ve teamüllerde bu bir haktır…

Bununla birlikte bir saldırganın, işgalcinin, hırsızın kendini savunma hakkı gibi bir hakkı yoktur ve olamaz.

Eğer işgalci ve saldırgan böyle bir haktan bahsediyorsa buna ‘hem suçlu hem de güçlü’ deyimi kullanılır.

İşgalci siyonist rejim, işgalcidir, hırsızdır, katildir ve zalimdir.

Yaklaşık bir asırdır Filistinlilerin evlerini, köylerini, topraklarını işgal etmektedir. Burada oturan Filistinlileri kadın-çocuk demeden katletmekte, tehcire zorlamakta, zindanlara atmakta, toplu soykırım uygulamaktadır.

Dünyanın dört bir tarafından Filistin’e gelerek Filistinlilerin evlerini ve topraklarında oturan siyonistler, bu evlerin ve toprakların kendilerine ait olmadığını, sahiplerinin Filistinliler olduğunu, onların izni ve müsaadesi olmadan zorla ellerinden alındığını çok iyi bilmekteler.

Buraya gelen siyonist Yahudiler, ellerine aldıkları silahlarla, kurdukları çetelerle, işgalci siyonist orduya katılarak Filistinlilere tarihin en büyük soykırımını uygulamaktalar. Buna da ‘meşru savunma ve kendini müdafaa hakkı’ diye isimlendirmekteler.

İşgalci siyonist rejim, sadece Filistinlilere yönelik değil, Lübnan, Suriye, Yemen, İran, Irak’a, havadan ve karadan saldırılar yapmakta, cinayet ve suikastlar düzenlemektedir.

Bu saldırılar da aynı şekilde ‘İsrailin kendini savunma hakkı’ vardır diyerek meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Ama Filistin halkı kendi topraklarını, onur ve izzetini savunmaya çalışırken ‘terörist ve cani’ diye isimlendirilmektedir.

Bağımsız devlet olan İran, bir devlet olarak kendi topraklarına, elçilik ve diplomatik misyonlarına karşı yapılan saldırıya karşılık verme hakkı yok sayılmaktadır.

Sadece işgalci siyonist rejimin ‘kendini savunma hakkı, meşru müdafaa hakkı’ vardır, İran, Lübnan, Suriye ve diğer ülkelerin kendilerini ‘savunma hakkı’ yoktur algısı yaratılmaya çalışılıyor.

Kurt, şah olsa böyle bir tanımlama yapmaz.

Siyonistler, Gazze’de, Kudüs’te, Ramallah’ta, Akka’da, Yafa’da ve Filistin’in bütün topraklarında işgalcidir, katildir, hırsızdır.

Hem sivil hem işgalci olamaz.

Hem yerleşimci hem hırsız olamaz.

Siyonist rejimden gelen talimatla bir gün sonra tank şoförü, topçu, istihkâmcı, rütbesiyle askeri birimleri idare eden bir siyonist esnaf, bir siyonist doktor, bir siyonist öğretmen, bir siyonist kadın..  sivil diye tanımlanamaz.

Bu ikisi bir arada olamaz…

İşgalcinin, hırsızın, katilin, kendini savunma, meşru müdafaa hakkı diye bir hakkı yoktur.

İşgalciye, hırsıza, katile ve ona destek verenlere karşı ‘meşru müdafaa ve savunma hakkı’ vardır.

Meşru müdafaa hakkı, Filistinlilerindir, saldırıya uğrayan İran’ın, Suriye’nin, Lübnan’ın, Yemen’in, diğer mazlum ve mağdurların en tabibi ve doğal hakkıdır.