Balık türlerinin soyunu tehlikeye sokan aynı zamanda da
biyolojik çeşitliliğin sağlanmasına da engel olan İsrail sazanı ve sivrisinek
balığı, iç sulardaki diğer balık türlerini tehdit ediyor. Uzmanlar
bu türlerin hemen hemen birçok su kaynağında dağılımının arttığını belirtirken,
istilacı türlerde mücadele için balıkçıların ve bilim insanlarının ciddi bir
çalışma yapması gerektiğini söylüyor.
“Ne yazık ki iç sularımızdaki İsrail sazanının çok ciddi
bir dağılım potansiyeline sahip”
İstilacı balık türleri hakkında önemli açıklamalarda bulunan
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Hidrobiyoloji
Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Melek Özpıçak, “Samsun, iç su potansiyeli
açısından oldukça zengin bir konumdadır. Dolayısıyla OMÜ Hidrobiyoloji Ana
Bilim Dalı’nda görevli öğretim üyesi arkadaşlarımızla birlikte
gerçekleştirdiğimiz çalışmalar artış gösterdi. Ne yazık ki son gözlemlerimize
dayanarak ilimizin iç sularında ciddi bir istilacı türlerin görüldüğünü söyleyebiliriz.
Bu anlamda da bizim yaptığımız çalışmalar söz konusudur. Yaptığımız
çalışmalarla ne yazık ki iç sularımızdaki İsrail sazanının çok ciddi bir
dağılım potansiyeline sahip olduğunu ve her ne kadar bu durum ülkemizde de söz
konusu olsa da Samsun’un genelinde hemen hemen bulaşmamış olduğu su
kaynaklarımızın bir elin parmağını geçmeyeceğini ifade edebiliriz. Bir alanda
istilacı türün gözlemlenmeye başlaması ve o alanda üredikten sonra istilacı
olarak nitelendirdiğimiz balık türlerini o alandan uzaklaştırmak oldukça
zordur. Bu sebeple balıkçılarımızla ve bilim insanlarıyla ciddi bir ortaklaşa
çalışmaların yapılması gerekir. İstilacı bir balık türünü bir tatlı su
kaynağında ilk görenler genel anlamda tabii ki balıkçılarımız oluyorlar.
Balıkçılarımızın bilim insanlarına bir nevi haber vermesiyle veya bizlerin
gerçekleştirdiği biyoçeşitlilik çalışmalarıyla o alanda istilacı türleri
gözlemleyerek tespit ettikten sonra bu türlerle mücadele yoluna giriyoruz. Ne
yazık ki istilacı konumundaki bir balık türü hem denizlerimizde hem de tatlı su
kaynaklarımızda üremeye başladıktan sonra o türü o alandan çekmek neredeyse
imkânsızdır. Dolayısıyla bizlerin bilim insanlarının türün henüz çevreyi
tanıdığı ve üreme potansiyelini gerçekleştirmediği safhada ortamdan tespit edilerek
uzaklaştırılması gerekmektedir” diye konuştu.
“Sivrisinek balıklarının da dağılım alanlarını arttı”
Diğer balık türlerinin geleceği için bu istilacı türlerle
mücadele edilmesi gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Melek Özpıçak, “Samsun’un iç
sularında ciddi bir İsrail sazanı potansiyeli söz konusudur. Son
çalışmalarımızda tespit ettiğimiz sivrisinek balıklarının da dağılım
alanlarının arttığını söyleyebiliriz. Samsun’da bulunan Simenit Akgöl’e de
sıçradığını tespit ettik. Bu şu bakımında önemlidir: Simenit Gölü’nde ülkemiz
için endemik bir balık türü var. Sivrisinek balığının tabii bu alanda
gözlemlenmiş olması bu türün geleceği hakkında da ciddi sorunların ortaya
çıkmasına sebep olmaktadır” şeklinde konuştu.
İstilacı türlerle mücadelede olta balıkçılığı önerisi
İsrail sazanı bir alana bulaştıktan sonra o alandaki diğer
balık türleri ile ciddi anlamda mücadele ettiğini söyleyen Özpıçak, “Onların
hem besinine ortak olur hem yumurtalarını tüketiyor. Dolayısıyla alanda tek
galip olmaya çalışan tür kendisi olmaya çalışır. Dolayısıyla bir alanda İsrail
sazanı gözlemlemeye başladıktan sonra bizlerin beklediği sonuç bu tür bu alanda
baskın konuma gelecektir ve ne yazık ki diğer türler bir süre sonra ortamdan
elemine olacaklardır. Bu türler mücadelede tek yol avlanmaktır diyemeyiz. Bu
türle ciddi şekilde mücadele etmeliyiz. En önemli basamak türü o alan
bulaştırmamaktır. Bunun önüne geçmemiz lazımdır. Bu da bilimsel aktivitelerle,
çalıştay ile ve insanlarımızın bilinçlendirmesiyle olacak bir durumdur.
İstilacı türü o alanda gördükten sonra o alanı olta balıkçılığına açabiliriz.
Türü o alandan çekmeye çalışmalıyız. Bununla ilgili de insanları teşvik ederek
türün bir nevi popülasyonunu azaltmaya yönelik çalışmalar gerçekleştirmeliyiz”
ifadelerini kullandı. İHA