HÜDA PAR Sözcüsü ve Batman Milletvekili Serkan Ramanlı,
Meclis'te düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi, gazetecilerin
sorularını yanıtladı.
Konuşmasının başında Gazze'deki soykırıma değinen Ramanlı,
kadın ve çocuk demeden yapılan işgal katliamına, dünyanın sessizliği bir yana
İslam ülkelerinin de siyonist barbar çeteye karşı hiçbir yaptırım uygulamadığını
söyledi.
En son BAE'nin başkenti Dubai'de Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Taraflar Konferansına dünyanın pek çok ülkesinden ve İslam
ülkelerinden de üst düzey katılımla bir konferans düzenlendiğini hatırlatan
Ramanlı, bu konferansa siyonist çetenin elebaşı olan Isaac Herzog'un da
katıldığını belirtti.
"Siyonist vahşet her geçen gün dozunu daha da arttırıyor"
Konferansa katılma cüreti gösteren siyonist Herzog'a hiçbir
liderin gereken tepkiyi vermediğini ifade eden Ramanlı, "İran heyeti dışında
-ki İran heyeti İsaac Herzog'un katılması sebebiyle konferansı protesto edip
terk etti- İslam ülkeleri dahil dünya ülkelerinden hiçbir temsilci bu duruma
tepki dahi göstermedi. Zaten dünyanın bu tepkisizliği, bu aldırmayışsızlığı
sebebiyle siyonist vahşet her geçen gün dozunu daha da arttırıyor ve bizler,
Müslüman kardeşleri olarak sadece hüzünleniyor, sadece ağlıyor, sadece
kahroluyoruz. Bu siyonist çeteye dur diyebilecek bir iradenin olmayışı da bütün
dünyanın bir utancı olarak da karşımızda duruyor." dedi.
"İslam ülkeleri siyonist çeteyle siyasi ve ticari ilişkilerini hız kesmeden devam ettiriyor"
Ramanlı, "Siyonist çeteye hiçbir biçimde dur diyemeyen
İslam ülkeleri tam aksine maalesef siyasi ve ticari ilişkilerini hız kesmeden
devam ettiriyor. Müslüman kardeşlerine bir avuç suyu bile çok gören siyonist
çeteye karşı jetlerde kullanılan yakıtlar dahil her türlü endüstriyel
hammaddenin, yakıtların ve gıda ürünlerinin sevkiyatında bir eksilme olmuyor.
Şayet sadece bu süreç içerisinde siyonistlere yönelik ticari bir ambargo
uygulanmış olsaydı belki bugün siyonistler bu vahşeti sergileyemeyecekler,
belki kendilerine bir çeki düzen verecekler ama karşılarında hiçbir irade,
hiçbir protesto, hiçbir yaptırım görmemeleri onları pervasız bir şekilde
saldırılarını devam ettirmelerine teşvik edici oluyor." diye ekledi.
Sosyal medya fenomenlerinin şatafatlı hayatları
Gündemdeki bir diğer konunun ise "sosyal medya
fenomenlerinin ortaya çıkan vergi kaçakçılığı ve kara para aklama
faaliyetleri" olduğunu ifade eden Ramanlı, "Sosyal medya üzerinden
lüks ve şatafatlı hayatların, lüks otomobillerin, lüks evlerin adeta
teşhirciliğine soyunan sosyal medya fenomenlerinin; yoğun bir kamuoyu
baskısından sonra denetime tabi tutulması ve bazılarının tutuklanması neticesinde
bugün sayısı 3 bine yaklaşan bir inceleme ve soruşturmayla karşı
karşıyayız." diye konuştu.
Sosyal medya fenomenliğinin bir geçim kaynağı olmadığını
vurgulayan Ramanlı, "Bu tam anlamıyla vergi kaçakçılığının ya da kara para
aklamanın sadece paravan bir faaliyeti olarak karşımıza çıkıyor. Ama işin
ilginç tarafı, bugüne kadar alenen yapılan bu kaçakçılığın, bu kara para aklama
faaliyetinin üzerine hiçbir biçimde gidilmemiş olmasıdır. Daha ilginç olanı, bu
tür zenginleşme aparatı olarak görülen faaliyetlerin daha çok pandemi süreciyle
yükselmiş olması. İnsanların pandemi sürecinde ticari faaliyetlerin adeta
sıfırlandığı, ülke kaynaklarının, hazine stoklarının mali desteklere akıtılması
sonucu adeta stokların boşaldığı bir dönemde, birilerinin bunu bir kazanç
kapısına dönüştürmesi dikkatlerden kaçmıyor." şeklinde konuştu.
"Türkiye kaçakçıların bir cenneti haline asla dönüştürülmemelidir"
İlgili kişilerin, bugüne kadar doğru dürüst bir incelemeye
ve soruşturmaya tabi tutulmamış olmalarının da ayrıca üzerinde durulması
gereken bir husus olduğuna dikkat çeken Ramanlı, "Bu kadar devasa
zenginliğin arkasında kimler var? bu bir avuç insanın kendi başına yapabileceği
bir şey değil. Basit bir tüccarın vergi kaçırmasının adeta imkânsız olduğu bir
vergi sisteminde, ulu orta, alenen böyle bir kaçakçılığın, böyle bir kara para
aklama organizasyonunun yapılabilmesi akla ziyandır. Bunun bireysel olarak
gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Her kim bunların arkasında ise bunları
desteklemiş, yol göstermiş, yol açmış ya da kollamışsa ortaya çıkarılmalıdır.
Türkiye kaçakçıların bir cenneti haline asla dönüştürülmemelidir. Ülke
kaynakları yoksulların, garibanların, dayanışma içerisinde olmak zorunda
olduklarımızın cebine girmek yerine bir avuç haramzadeye peşkeş çekilmemeli,
bunun önüne geçirmelidir." değerlendirmesinde bulundu.
"Toplum ve devlet olarak kadına yönelik şiddetin sebeplerini görmezden geliyoruz"
Ramanlı, gündem değerlendirmesinin ardından gazetecilerin
sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, "5 Aralık, Türkiye'de kadınların
seçme ve seçilme hakkının elde edilişinin yıldönümüydü. Bu minvalde kadına
yönelik şiddetin değişmediğini görüyoruz. Bu konuda ne dersiniz?" sorusuna
şu yanıtı verdi:
"Kadına yönelik şiddet bizim kanayan bir yaramız. Ama
bunun için sadra şifa bir adım atılmış mıdır derseniz emin olun buna cevabımız
hayır olur. Çünkü toplum ve devlet olarak biz kadına yönelik şiddetin
sebeplerini görmezden geliyoruz. Kadının uğramış olduğu şiddetin önlenmesi
konusunda doğru bir teşhis ve isabetli bir reçete ortaya koymaktan maalesef
uzağız. Her ne kadar kadının seçme ve seçilme hakkı için 89'uncu yıldönümü ifadeleri
kullanılıyorsa da aslında hem erkek hem kadınlar için bugün bildiğimiz manada
seçme ve seçilme hakkı en fazla 73 yıllık bir geçmişe sahip. Tek parti
döneminin uygulamalarını burada tartışmanın bir anlamı yok. Ama nihayetinde
kadın ve erkek bu ülkede söz sahibi olmalıdır ve olacaktır da.
Kadına yönelik şiddetin de önlenmesi için gerekli adımların
atılması gerekiyor ama ifade ettiğim gibi kadına yönelik şiddetin sebeplerini
de iyi araştırmamız gerekiyor. Bugün kadına yönelik şiddettin başlıca sebebi alkoldür.
Bir diğer sebebi fuhuştur, madde bağımlılığıdır. Ama bunların üzerine gidecek
bir irade bugüne kadar oluşmamıştır. Genel ezberler üzerinden ideolojik bir
kamplaşma ve siyasi bir kutuplaşma güdülmektedir. Kadına yönelik şiddetin
ataerkil toplum yapısı ya da erkek egemen bir anlayışın sebep olduğu ifade
edilse de bugün dünyada kadına yönelik şiddetin hız kesmeden devam ettiği
Avrupa'da erkek egemen bir toplumdan bahsedemiyoruz. Ataerkil bir toplum yok.
Sosyal hayatı düzenleyen baskın bir din de yok. Peki o halde kadına yönelik
şiddetini sebebi ne? Sebebi belli… 'alkol egemen' ve 'fuhuşerkil bir toplum.'
Bu tür kötü ahlakla, kötü alışkanlıklarla mücadele edilmediği sürece kadına
yönelik şiddetin durdurulması da mümkün olmayacaktır. Bu sebeple diyoruz ki
sebepler üzerinde iyi analizler yapalım, sebepleri ortaya koyalım, sonra bu
sebepleri ortadan kaldıracak tedbirleri hep beraber alalım ki kadına yönelik
şiddet gibi bir ayıptan ülke olarak da dünya olarak da bir an önce
kurtulalım."
"Biz ABD'den de insan olduklarına dair bir kanıt göremiyoruz"
Ramanlı, "Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanının
bir açıklaması vardı. 'israilin sivilleri katlettiğine dair bir kanıt
göremedik!' açıklamasını nasıl değerlendirirsiniz?" sorusuna,
"Vallahi biz ABD'den de insan olduklarına dair bir kanıt göremiyoruz
maalesef. Bu açıklamanın cevabı sadece bu olabilir." İfadesiyle yanıt
verdi. (İLKHA)
0 yorum