Canpolat, “Ramazan ayı, oruç tutanlar için beslenme ve yaşam
şeklinin değiştiği bir aydır. Yeterli ve dengeli beslenmenin sürdürülebilmesi
için günün oruç tutulmayan bölümünde en az 2 öğünü tamamlamak ve sahur öğününü
atlamamak gerekir. Sahura kalkılmaması ya da sahurda sadece su içilmesinin
zararlı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü bu beslenme tarzı açlık kan şekerinin
daha erken saatlerde düşmesine ve buna bağlı olarak günün daha verimsiz
geçmesine neden olmaktadır. Bu durumun aksine eğer sahur öğünü, ağır yemeklerden
oluşursa gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin yağa dönüşme hızı ve
kilo alma riski artmaktadır. Sahurda süt, yoğurt, peynir, yumurta, tam tahıllı
ekmek gibi besinlerden oluşan hafif bir kahvaltı yapılabilir ya da çorba,
zeytinyağlı yemekler, yoğurt ve salatadan oluşan bir öğün tercih edilebilir.
Gün içerisinde aşırı acıkma problemi olanların midenin boşalma süresini
uzatarak acıkmayı geciktiren kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur pilavı gibi
yemekleri tüketmesi; aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemekler ile hamur işlerinden
uzak durulması uygun olacaktır” dedi.
SIVI TÜKETİMİNE DİKKAT
İftar sofraları için hazırlanan yiyeceklerin tüketim
miktarının da önemli olduğuna dikkat çeken Canpolat, “İftar sofralarında bir
insana yetecek yemeğin 2-3 kat fazlası bulunabilmektedir. İftarda kan şekeri
çok düşük olduğundan kısa sürede çok miktarda besin tüketme isteği doğmaktadır.
Çok hızlı bir şekilde ve çok yüksek miktarda besin tüketilmemeli. Aksi takdirde
bu durum hem sağlık açısından risk oluşturabilir hem de ilerleyen günlerde kilo
alımına zemin hazırlayabilir. Yeterince sıvı alınmaması durumunda ise su ve
mineral kaybı sonucu bayılma, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık problemleri
yaşanabilmektedir. Susama hissi duymasanız bile iftar ve sahur arasında sık sık
su içmeli. İftardan 1-2 saat sonra kısa mesafeli yürüyüşler yapmak da sindirime
yardımcı olacaktır” dedi. EKREM GÜLŞEN
0 yorum