image

HÜDA PAR, yüzde 70’leri aşan yıllık enflasyon karşısında asgari ücretin, hâlihazırda sarf edilen emeği karşılayamadığı gibi insanca hayat standardının da çok altında kaldığına dikkat çekti.

Ekonominin büyük bir darboğazdan geçtiğine işaret edilen açıklamada, tüm dünyada hissedilen bu darboğazın, maalesef Türkiye’de kendisini daha fazla hissettirdiği belirtildi.

Buna rağmen gerek ihracatta gerekse büyüme rakamlarında Türkiye'nin bariz bir şekilde öne çıktığı ifade edilen açıklamada, "Ne var ki ihracat ve büyüme rakamlarındaki artışa rağmen şahlanan enflasyon karşısında alım gücü iyice törpülenmekte, dar ve sabit gelirlilerin aldıkları ücretler kısa sürede buharlaşmaktadır. Bunun en bariz örneğini de asgari ücretliler oluşturmaktadır." denildi.

Açıklamanın devamında, "Bu duruma dikkat çeken hükümet yetkilileri gerek asgari ücretliler gerekse diğer ücretli çalışanlar ve emekliler için sıklıkla açıklamalarda bulunarak henüz netlik kazanmamış çalışmalar yürüttüklerini belirtmektedirler. Açıklamalar, yılın ikinci yarısı için belirlenmiş zam oranı ve enflasyon farkına ek olarak 'refah payı' üzerine odaklanmış durumdadır. Bu açıklamalarla çalışanlar bir beklenti içine girerken aynı zamanda her açıklama kamuoyunda bir taahhüt olarak algılanmaktadır." görüşlerine yer verildi.

Asgari ücretin artırılması çağrısında bulunulan açıklamada, "Kadrolu/sözleşmeli ve emekliler her hâlükârda temmuzda zamlı ücret alacakken ücret artış dönemi itibarıyla asgari ücretlilerin durumu ise hükümetin insafına kalmış durumdadır. Yaşanan bu tablo karşısında asgari ücretlilere yeni bir iyileştirme yapılması kaçınılmaz hal almıştır. Yüzde 70’leri aşan yıllık enflasyon karşısında asgari ücret hâlihazırda sarf edilen emeği karşılayamadığı gibi insanca hayat standardının da çok altında kalmıştır. Oluşan beklentileri karşılamak artık ilgili tarafların kaçamayacakları bir sorumluluk olmuştur." ifadelerine yer verildi.

"SİYASİ İRADE, VATANDAŞLARINI SUSKUNLUĞA DEĞİL ELEŞTİREL ÖZGÜRLÜĞE TEŞVİK ETMELİDİR"

HÜDA PAR fikir özgürlüğü konusuna da değindi. Basın ve sosyal medyanın, dijitalleşme ve küreselleşmenin bir sonucu olarak toplumların günlük yaşantısını her anlamda dizayn edebilme gücüne eriştiğine dikkat çekilen açıklamada, bu platformların amaçları dışında kullanımının ise maalesef platformları operasyonel bir role sürüklediğine işaret edildi.

Bu anlamda toplumun algı operasyonlarına ve sosyal dizayn girişimlerine karşı korunması gerektiğine vurgu yapılan açıklamada, "Fakat burada en önemli ölçüt insan hakları ve hukuktur. Nitekim ifade hürriyeti bu bağlamda önemli bir temel hak konumundadır. Toplumu dezenformasyondan korumak için hazırlanan kanun teklifi, bireylerin inanç ve düşüncelerini özgürce paylaşmalarına engel olacak, ifade hürriyetini kısıtlayacak ve her an fişlenme korkusu ile karşı karşıya bırakacak bir tehlike barındırmaktadır. Özellikle 'halkı yanıltıcı bilgi' ifadesi oldukça geniş bir bağlamda değerlendirilebilir. Burada suç oluşması için kesin sınırlar belirlenmeli, kişilerin ifade hürriyetinin bu bağlamda değerlendirilmemesi için yasal önlem alınmalı ve suç için dezenformasyon amacının kesin bir şekilde ispat şartı aranmalıdır. En küçük bir bilgi yanlışının, hiciv veya eleştirinin de değişiklik bağlamında suç olarak değerlendirilmesinin önü açıktır. Bu tür bir olumsuzluğa mahal verilmeden lafzi anlamda kanun metni düzeltilmeli, sınırları çizilmeli ve insan hakkı ihlallerinin önüne geçilmelidir. Siyasi irade, vatandaşlarını suskunluğa değil eleştirel özgürlüğe teşvik etmelidir." denildi. EKREM GÜLŞEN

 

 

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *